Çarşamba, Aralık 31, 2008

hoşgeldin 2009



2004 yılının bu gününde öğleden sonra saatlerinde çok kıymetli bir söz vermiştim. Sözümü tuttum. Daha da yıllarda tutacağım.....

2008 bizim için çok güzel geçti dersler aldık, güldük, eğlendik,bolca gezdik veeeeee evlendik. :)

Ders aldığımız sıkıntılarımız oldu ama hepsini paylaştık, sevgimizi ve emeklerimizi eksik etmedik . Ben değil biz oldum çok şükür.

Bize, tüm sevdiklerimize , dostlarımza, herkese mutlu, başarılı, sağlık, tatlı sürprizler, keyifler dolu bir yeni yıl dilerim.

Cuma, Aralık 26, 2008

Simiti ve dayı


Bu bir fıkra değil gerçek bir olay.

Başvekil, zannederim dün, yolda bir simitçiye demiş ki,

- Oradan bir simit ver yeğenim,

simitçi vermiş simidi ve demiş ki ?

- Para istemez benden olsun dayı !

hoşuna gitmiş bu tavır Başvekilimizin ve çıkartıp 100 YTL vermiş simitçiye

Bence işin temel anahtarı şu kelimede "dayı"

Demek ki ne demek lazım ?

"Dayı"
Simdi bütün simitçiler, Başvekili kollar artık ah biz de bir simit satsak diye. Ben de bekliyorum küprüde falan trafik tıkamdığında yanımdan geçerse " dayı " şeklinde seslenip sempati toplamak için.

Perşembe, Aralık 25, 2008

Başvekil

Muhterem Başvekil,
Vallahi tebrik etmek lazım,
Hem İmam ve hatip ve armatör babası ve medya patronu kayınpederi ve tüccar ve ekonomist ve mühendis ve geometri öğretmeni ve savcı ve avukat ve doktor ve psikolog ve başvekil ve parti başkanı, ve meb'us ve kimbilir unuttuğum daha neler neler.
Eline su dökülmez bir koltuk altında sayısız karpuz.
Maaşallah, maaşallah, allah artırsın...
Bizim Başvekil...

Pazartesi, Aralık 22, 2008

Bağdat Cadde'sinde bir kare



Geçen gün Sevgili, büyük kızım Ayşe ve ben yürüyorduk, bu manzara çıkıverdi karşımıza, Ayşe deklanşöre bastı buyrun resim, yorum sizin

Pazartesi, Aralık 15, 2008

iyi ki doğdun canım sevgili


İYİ Kİ DOĞDUN CANIM SEVGİLİ

İYİ Kİ BENİ BULDUN

İYİ Kİ EL ELE GİDİYORUZ HAYATTA

İYİ Kİ

İYİ Kİ

VE

DAHA YILLARCA

Çarşamba, Aralık 03, 2008

Bankalar ve Kredi kartı meseleleri

Dün canım sevgili ile Teknosa'ya gittik, O, ofis için ufak tefek birşeyler alırken ben de muzur muzur elektronik aletlerin arasında dolandım. Dikkatimi bir şey çekti, aşağı yukarı her malzemenin üzerinde, "...... karta altı ay taksit altı ay da karttan" yada "........ karta %... iskonto" vesaire yazılar vardı.

Durdum, dedim ki yahu ben nakit ödesem bunu bir iskontosu yok mu? hayret yoktu, yani karta iskonto yapan mağaza benim nakit parama iskonto yapmıyordu arkadaş belki Türkçe söyledim diye anlaşılmamıştır
" cash... cash..." yani keş yada eski tabiri ile "tiko para" ... yok olmuyor. Yni nakit paramın, yani aslında cebimde sahip olduğum değerin hiç bir önemiyok, mağaza benim cebimde olmayan hayal bir parayı daha çok seviyordu, allah allan!

Lanet olsun dedim, neden herşeyimi kredi kartı ile alıyorum, neden bu batağa saplanmam için devlet te dahil olma üzere her otorite üzerimde. Haydi devleti anlıyorum, karttan kolay takip ediyor ve kayıtlı ekonomiye geçiriyor, diğer yandan seni kişi olarak ta takip ediyor, yani zaten devletin adı önemli olmayan sadece numaran ile bildiği bir kulusun ya o da seni kartla da kontrol altında tutuyor, yani açıkçası telefon dinlemek gibi bir şey.

Lanet olsun be, herşeyim kontrol altında, Yanlış anlaşılmasın her türlü hesabı kitabı açık devlete vergisini çalışma hayatı boyunca köle gibi ödemiş, emekli olmuş her türlü gelirinden ve hatta giderinden ( zira kira stopajı da ödüyorum) vergi veren temiz işlerle iştigal eden biriyim. Ama bu kadar kontrol altında olmak felaket bir baskı.

Düşün cebinde paran var, "yok kartla öde" deyip türlü numaralar cevirip, ödeme de zorlandığında gırtlağına kadar çöküyorlar Başbakanın tabiri ile "ümüğüne" lanet olsun.

Diğer taraftan kartını kullandığın banka senin her şeyini biliyor, nereden yer içersin, hangi marketten alışveriş yaparsın, hangi eğlence alışkanlıkların vardır, hangi tuvalet kağıdını kullanır, ne marka şarap içersin'e kadar. Yani bu kadar "Truman Show" filmindeki bir tiyatroyu reva görüyorlar bize.... lanet olsun.

Bu konu ile kafam meşkulken mevduatım olan Yapı Kredi bankasına gittim, 500 lira bir param vardı ( vergisi aslanlar gibi verilmiş) çekeyim de yarın işyerimin kirasina katayım dedim.

Bankamatikte bir de baktım ki 477 lira var, ne bu diye işlemlere baktım, banka kesmiş, işlem bedeli falan gibi bir de komik adı var, yahu el insaf, sen kimsin de benim paramı kseiyorsun be hey deli dumrul.

Ama böyleymiş o hiç okumadığımız minicik yazılı kağıtlara imza atarken bunlara da imza atıyoruz haberiniz olsun. Biliyormusunuz yılda 54 lira kesiyorlar bu isim altında, düşünün 10 milyon hesap olsa ne para kazanıyorlar üstelik benim alnımın akı ile eşek gibi çalışıp kazandığım paramdan.

Bir örmek belki daha da çarpıcı olabilir. Bir çocuğunuz var istiyorsunuz ki tasarrufu öğrensin. Bankaya 50 lira yatırıyorsunuz her ay, o a çekip okulu için kullanıyor, her sene sizin çocuğunuzun bu rızkının bir adedini banka sizde alıyor. Ödemezseniz hesap eksiye geçiyor, ve katlanarak alıyorlar bu parayı sizde.... Vergi falan değil ey halkım bankanın cebine ödüyorsunuz... ne için ??? sizin paranız orada durduğu için çüüüüüüüüüüş.....

Bence çalıyor yuh olsun. Gözlerini hiç birşey doyurmuyor. Doğruca açıldığı 1960'ların sonundan beri hesabım olan Çiftehavuzlar şubesine gidim hesabımı kapattım, bilmediğim 2 hesabım daha çıktı onları da kapattırdım, oradan Finansbank'a orada da yılda 40 küsür lira olduğunu öğrendim vakit darlığından kapatamadım hesaplarımı bugün onu da yapacağım keyifle, mutlulukla, oradan da Garanti'ye ..... Tek bir hesabı Ziraat Bankasında tutup bu hayâsız soyguna en azından bir miktar dur diyeceğim.

Size soru acaba gittiğiniz tatil yerlerinde, durup, para ödemeden sereserpe denize girebileceğiniz bir kıyı kaldı mı? yok değil mi bir düşünün tabiat bile satılıyor size siz de ( ben de tabi) keriz gibi dünyanın bahşettiği nimetleri mal bulmuş mağribi gibi almaya devam edin. Müstehaktır efendim.

Neyse, kalamar yiyin kalamar, ....

Pazartesi, Aralık 01, 2008

Yumurta


Ne kadar da güzeldir, özellikle sabah kahvaltısında, şöyle insanın isteğine göre hazırlanmış bir yumurta....

Ne kadar lezzetlidir, ona taptaze ekmeği banmak, sarısını patlatıp, onu ekmeğe emdirmek ve büyük bir afiyetle yemek.

Ben, belki de annem sebebi ile çocukluğumdan beri bayılırım bu tabiatın muhteşem olayına.

İşte belli yaştan sonra, özellikle yumurta ve bilhassa onun bayıldığım sarısından ayrılmıştım. Genetik yapım ve kararsız tansiyonum nedeni ile kolesterolüm normal olmasına rağmen doktorların kesin kararı ile yıllar önce yumurtayı neredeyse tamamen kaldırmıştım hayatımdan.

Daha sonraları yetti deyip sene de çok çok 1-2 yumurta yer olmuştum, ama her yediğimde sanki zehir yiyormuşum gibi bir içsel sıkıntı ile.

İşte bu muhteşem gıda artık aklandı, doktorlar, onun abartılmamak kaydı ile ama muhakkak yenmesi gerektiğini söylüyorlar, özellikle omega-3'ten zenginleştirilmiş yumurtanın nerede ise kalp dostu olduğunu...

Elbette, bol tereyağında kızartarak veya bol sucuk ile ya da çiğ yenerek değil.

Tavada ise az bir miktarda sıvı yağ ile ya da tefloda tamamen yağsız olarak ya da en iyisi rafadan yani haşlanarak..... Çocuklara her gün bir tane büyüklere haftada 2-3 adet....

Ohhhhh yahu çok şükür çocukluğumdan beri en sevdiğim şeylerden birine gene kavuştum, daha doğrusu artık yediğimde suç işler gibi değil tamamen keyif alarak... Kayısı... rafadan.... çılbır..... daha neler neler....
Tüm annelere tavsiye çocuklarınıza fast food yedireceğinize her gün bir yumurta yedirin.

Sağol Doktor Öz, güzel haberlerin (Yogayı da tavsiye ettiğin) için....