Cuma, Ekim 31, 2008

Dün/bugün

Kasım ayının başlangıcı benim için hem keyifli hem de hüzünlüdür, 2 kasım doğum günüm olduğu için, kasımlara heyecanla başlarım.
Ama arkasından gelen 10 kasım, Atatürk kimliğini anladığım günden beri ( ki bu annem ve babam tarafından bana okuldan çok önce öğretilmiştir şükür) hep hüzün verir.
Ben doğduğumda büyük önder öleli 19 yıl olmuş .... Ne kadar az değil mi.?...
Her neyse o gün gene anacağım buradan
Bugün büyük kızım Ayşe bana bir mail göndermiş, bu mailin ekinde de büyük Atatürk'ün cenaze töreninden pek bilinmeyen resimler var. Elbette hepsi de hüzün ve acı dolu...
Benim dikkatimi o dönemin insanları çeker, yani halk, özellikle o dönem türk kadını

işte resimler



Yorum sizin

Teşekkürler Ayşe

Perşembe, Ekim 30, 2008

29 ekim ve etkinlikler

Cumhuriyet Bayramında, Atatürk çocuğu olan bizler, Ata'mıza yaraşır bir faaliyet içinde gururla mutlulukla etkinlikteydik, ne mutlu bizlere....


Sevgili ve Bussad takımı ve diğer takımlar, hatta ferdi yarışanlar heyecanla çoşkuyla şevkle keyifle bu günü kutladılar, 25 yaşından 80 yaşına kadar Cumhuriyet genci insanlar var olsunlar

Sevgili bir sürü yarışa girdi, biraysel yarışlara ve de bayrak yarışlarına madalyaları topladı, ben ise fotograf çekme madalyası aldım sevgiliden.....
Spor'un o dostluk, kardeşlik, gentilmenlik havasının muhteşemliğini sevgili blogunda yazdı, gözlerimiz yaşardı. güğsümüz kabardı ..

heyecandan ben de seneye katılacağım dedim her defasında , o çocukça sevinçleri gördükçe....
Sevgilinin başarılarını göğsüm kabararak izledikçe, hatta adeta yüzme antrönörü havasında "neden oradan dönüşte zaman kaybettin ..." şeklinde havalara girerek.
Büyük Atatürk'ün önderliğinde kurulan Cumhuriyet'imiz, tüm kahrolası mihraklara karşı ilalebet payidar olacaktır. Onun kuruluşunda bulunan herkese ne mutlu, Cumhuriyet'in, fikri hür vicdanı hür Atatürk çocuklarına ne mutlu.
Ben 40. yılı, 50.yılı, 75.yılı, 85. yılını bizzat yaşamış ve hatırlayan bir Cumhuriyet genciyim, 100.yılı da, görebildiğim pek çok yılı da gururla yaşamak ve onu bizden sonrakilere olamazsa olmazımız olarak devretmeyi vazife addediyorum. O'nu aklımın erdiği fikrimin yettiğince kalbimin çarptığı müddetçe muhafaza ve müdafaa için uğraşacağım.
Zira "muhtaç olduğum kuvvet damarlarımdaki asil kanda mevcut"


Salı, Ekim 28, 2008

ÖZGÜRLÜK

Blog özgürlüğümüze kavuşmamız ne kadar da güzel. Şu anda bu açılmanın hangi mekanizmanın işlemesi ile gerçekleştiğini bilmiyorum, ama nasıl olduysa bunu hayata geçiren herkese teşekkür.
Dostlar, blog konusunda gösterilen dayanışma da gerçekten hayran olunası. Bir dostumuzun eşi şöyle demiş, "doğal gaza her gün deli gibi zamlar geliyor kimsenin sesi çıkmıyor, bloglar kapatıldı herkes isyan etti".... Maalesef haklı elbette.
Blog bizlerin özgürce fikirlerimizi yansıttığımız bir ortam. Buranın açık kalması ise gerçekten kişisel bir özgürlük.
Gerçekten demokratik bir ülkede yaşamak her türlü (elbette ahlaki değerlere bağlı kalmak koşulu ile) özgürlük ve kimsenin kimseyi tahakküm altına almadığı bir ortamda bulunmak 21. yüzyılda Avrupalı olma iddiasındaki bir memleket için, gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı muhakkak.

Pazartesi, Ekim 27, 2008

İki resim



Dostlarım,
Sonbaharın başlarıydı, sevgiliyi ofisine bırakıp Bağdat Cadde'sinden yürüyerek kendi ofisime gidiyordum.
Önce önüme bu kedicik çıktı, sahibi tarafından sıkıca bağlanmış bir motosikletin üzerine özgürce uzanmış kendince keyif yapıyordu. Ne güzel dedim ohhh işte budur.
Daha bir kaç adım geçmeden karşıma bu köpecik çıktı, onu çok seven sahibi çok işi olduğu için, onu bir çöp kutusunun yanına bağlamış özgürlüğü kısıtlanmış ve ( hatta eminim ki sahibi hiç farkına varmadan) aşağılanmış bir vaziyette.
Burada mesele kedi köpek değil, resimdeki hayvanları bir şekilde ters çevirebilir, özgür olanı köpek, diğerini kedi yapabilirsiniz.
Evet özgür olanın akşam yemeği garanti değildir, hangi arabanın altında kalacağı, ya da kendinden büyüklerden dayak yiyebileceği, veya herhangi bir belediye tarafından insanları rahatsız etmesi yada kirletmesi sebebiyle, zehirlenmesi ya da çok iyi şartlarda yakalanıp, bir barınağa götürülmesi......
Ama özgürdür O, hür iradesi ile karar verir, gönlünce yaşar. Bireydir, yaşamı için savaşır. kazanır kaybeder önemli değil, özgürdür.....
Dostlar insanlar farklı değildir bilesiniz.
Bilmem hangi konumda olmak isterdiniz.
Bilmem bloglarımız hangi konumda.
Bilmem ...
Bilemem...

Cuma, Ekim 24, 2008

SANSÜR ve BLOG

Dostlar,
Bu da başımıza geldi, mahkemelere bir sözüm elbette olamaz onlar anayasa ve hukukun, kanunların verdiği yolda kararlar alıyorlar ve uygulamalar yapıyorlar...
Ama gördüğünüz gibi bloglar artık sansüre uğradı.
Ahlamanın vahlamanın hiç manası yok dünyadaki birkaç ülke ( iran Çin falan) gibi bizde de sansür kondu, fikirlerimize, düşüncelerimize vah vah.
Ben burada da yazmaya devam edeceğim kendimi özgür hissedebilmek için ama, açık alanda da şu blogda olacağım.

http://ersinsaran.wordpress.com

Orası da sansüre uğrarsa daha başka bir bloga, fikirler düşünceler hapsolmasın diye....

Perşembe, Ekim 23, 2008

Hayat güzeldir

Yahu basit bir sol kol ağrısı ile başlayan maceramız, dallandı budaklandı, neredeyse hasta adam olacaktım.

Neyse, holterler, tahliller,testler, muayeneler yapıldı, ihtiyar sağlam çıktı... (tahtaya üç kere vurunuz tık tık tık). Zaten gıcık olduğum şey bu bedenin nasıl olup ta hastalandığıdır ( gene maşallaaaahh).....
Canım sevgili, bana hiç belli etmeden ne kadar da üzüldü. Yüzü hep güldü, Dimdik durdu yanımda ama ben onun gözlerinden anladım ne kadar üzüldüğünü.

Geçti gitti biraz dikkat ederek her türlü sporlar, hareketler vesaireler serbest. Haaa bir de yemeklere biraz dikkat edilecek, e zaten bizim normal günlük yediklerimiz, neredeyse doktorun verdiği standart diyet, ve fakat peyniri falan abartmışım biraz....

Buradan canım sevigliye bin teşekkür, sonsuz minnet ve hep sağlıkla yanımda olma temennisi....ve tabi hep sağlıkla yanında olma sözü..... Aliş sözü .....

Bir sürü mesaj atan, telefonlar ile zahmetler eden herkese, tüm gerçek dostlara bin kere teşekkür, vallahi bir daha kolum falan ağrımayacak.....
Hayat güzel daha yapacak çok şeyler var üstelik, sağlıkla, keyifle...

Salı, Ekim 21, 2008

Holter günleri

İnsanın başına neler geliyor. Benim yaşlarımda sağlığa dikkat etmek gereklidir. Ne kadar dikkat ederseniz o kadar sağlıklı ve iyi bir yaşam sürersiniz.

Pazar akşamı, o gece ve pazartesi sabahı, tam tabiri ile göğsümden sol koluma yayılan bir ağrı ile yaşadım. Elbette ki endişelendim, önceleri yok yahu birşey demekle beraber ağrı azalmayınca elbette meraklandım.

Pazartesi sabahı sevgiliye " bu bir kas ağrısı ama ya değilse?"dedim zira babam bu şekilde bir ağrı ile kalp krizi geçirmişti.

O sırada, işe gitmek üzere her zamanki gibi çok şık ve kokoş giyinmiş olan sevgili endişesini bana hiç belli etmeden "hadi hemen gidelim" dedi, atladık gittik hastaneye.

İçeri girer girmez kolumun ağrısına ek olarak bende bir heyecan başladı sormayın, hele beni acilde yatağa yatırıp koluma bir IV taktıklarında monitöre bağladıklarında bu da yetmez gibi perdenin arkasına gizlemeye çalıştıkları kalp şok cihazını görünce, tansiyonum patlarcasına çıktı.

Aman yapma etme dediler, dayadılar zanaksı, damardan bir de ağrı kesici, bir de beta bloker... yanımda da arkamdaki monitörde yazan delirmiş rakamları bana tenzilatla okuyan sevgili olunca rahatladım, herşey düzelmeye başladı.... kalp enzimleri iyi çıktı...

Bir saat sonra hadi dediler artık siz gidin ama şu tansiyonu bir görelim, taktılar mı bana bir holter cihazı, üstümde kablolar, kolumda ikide bir şişen bir tansiyon aleti yanımda da bir kayıt cihazı, robot gibi bişey oldum yani anlayacağınız......

Eve geldik sevgili bana prensler gibi baktı ooohh paşalar gibi bakıldım, bütün gün her istediğim yanımda oldu, yediğim önümde yemediğim arkamda, sevgilinin hep gülen hiç bir endişesini bana belli etmeyen sevgili...... Eksik olma sağol var ol
Ve merak etme aslan gibiyim işte sonuçları da gördün...

Bu arada ağrı ne miymiş, yüzme antremanında kulaç atan ham vücudun kas ağrısı :)

Salı, Ekim 14, 2008

Kapitalizm öldü mü

Herkez kapitalizmin öldüğünü söyleyip duruyor, bu akıllara hayret ederim, kapitalizm asla ölmez arkadaşlar, ölmüş gibi yapar devleti sömürür beleşten serum bağlatır kendine ve gene canlanır hatta hiç hastalanmamış gibi yaşar, devleti falan hakir görür..

Ölse ölse şu son 10 yılın hastalıklı akımı olan neo-liberalizm ölmüştür, mevlam rahmet eyleye, o win win politikaları, sonsuz rekabet sözleri, dipsiz risk politikaları, hisse senetleri ile tahvillerle kurulmuş iskambil kağıdı kaleler yer ile yeksan. Merak ederim o neo-liberal yazarlar hiç utanır mı yooo asla utanmazlar. Gene yazarlar yüzler kasap süngeri ile silinmiş olarak.

Ortalıkta sereseri paranın bol olduğu dönemlerde, bol keseden harçamalar, çılgınca ve sonsuzca limitli kredi kartları, herşeyi kredi ile satmalar, herşeyi yıllar onceden fiatlandırıp almalar ne oldu? fossss. Para olmayınca o arsız petrol bile 140 dolarlardan 80 dolarlara indi alacak kimse olmayınca daha da düşer.

Oysa üretim ve emek halen mevcut, bilhassa bizim gibi artık üretimi ve emeği boşverip, umudunu japonyadaki, ev kadınının tasarrufuna fazla faiz vermek ve böylece parayı çekmek gibi bir hasta ekonumik yapısı olan devletler allah sonumuzu hayreyleye... Geçmiş olsun bitti o devri saadet.

Şimdi kişisel paranız malınız, mülkünüz varsa idare dersiniz, borç ile yaşıyorsanız durum acıklıdır.

Ne oldu neo liboş kardeşlerin kağıttan kalelerine, gitti hepsi, devlet baba hepsine ortak oldu, yani devlet kapitalist oldu şimdi. Yani bir başka deyişle karma ekonomik sistem geldi tekrar başa hani şu Özal'ın alay ettiği" öyle ekonomi olmaz, karma ekonomi, katır gibi eşek ile at çifteşmesinden doğan ve döl vermeyen bir yapıdır" demişti, çok değil 20 yılda ip çekildi.

Şimdi, Özallar, Theatcher'ler döneminde başlayıp, sonraki malum kişilerin zamanında devleşen sistem artık yok, belki de hiç olmayacak devletler gene bir gün özelleşmeler yapacaklar ve kasamıza şu kadar para koyduk diyecekler. Ama o devletlerin batanı satın alacak paraları var bizim gibi her türlü devlet malını satıp sonrada çulsuz kalmışlar değil.

Şimdi bizim elimizde çok sağlam dediğimiz bankalar var, hepsi yabancı, bakınız bir gecede adı hala Fortis kalsa da BNP oluverdi o da Türkiye Fortis'i cazip bulmazsa satacak, kala kala elimizde Ziraat Bankası ve Halk Bankası kaldı, onları da satmak için debeleniyorlar. Telekomumuz lübnan şirketi, devlet sektöründe, kağıt fabrikamız yok, şeker fabrikamız yok, demir çelik fabrikamız yok hiç bir şeyimiz yok, ama bunlar ilk krizde batarsa gene herşey devletin olacak tabi devletin onları finanse edecek parası olursa. O da borç alınmış bir para olduğundan hemen kaçacak..... Vah vah vah...

Hadi ordan liboşlar .......

Kriz mriz derken

Malum küresel ekonomik kriz ( eh dünya küçüldüğünden beri herşey küresel oluyor), bu krizin bir kaç gün hatta bir iki hafta öncesi zaten herşey belli idi, kriz gümbür gümbür geliyordu.
O sıralarda hükümetin başı ( bu tabiri eskiden Demirel, Ecevit için kullanırdı yani ahlaka aykırı bir hitap değil) malum medya patronu ile kavga halindeydi, hiç bir şey umurunda olmadan 32 kısım tekmili birden ya da radyodaki "arkası yarın" gibi gün ve saat ile randevu vererek kavga ediiyordu. Reyting yapıyordu, şu gazeteyi okuyun bunu okumayın diyordu..... unutulduuuu gitti

Hemen ardından, kriz Amerika'yı daraltırken biz, Deniz feneri dvası ile eyleşmekteydik, bağırıldı çağırıldı Dengir bey ile diğer CHP li vekil ile televizyon kavgaları yaptı. unutulduuuu gitti

Arada menfur baskın ve 15 evladımızın katli gerçekleşti. Onunla uğraştık. Bizler içimizde hissediyoruz ama medyada falan unutlduuu gitti

Bayram oldu, gene yollarda öldük. Bir dahaki bayrama kadar unutlduuuu gitti

Günümüzü öyle böyle geçirip kendi sınırlarımız içinde debelenirken dişarıda kriz Amerika'yı bayılttı, oradan Avrupa'yı daraltmaya başladı. Tüm devletler, gerek kendi içlerinde ve gerekse birlikte hareketlerle kriz analizi yapıp tedbirleri aldılar. Hala da almaktalar. Bizde ise Başvekil ve bakanları şöle demekteler.

" Hamdolsun, bankaclılık sistemimizi şahanedir, kriz bize vız gelir inşallah, hayırlısı ile bu krizi kazanca çevireceğiz. Maşallah memleket ekonomimiz çok iyidir."

Falan filan, bakınız yukarıdaki meseleler tamaen unutuldu, deniz feneri falan bitti gitti.
Yahu toplumsal hafızası ne zayıf bir milletiz biz.

Yahu muhterem Başbakan, siz 2002 de iktidara geldiğinizde, zaten bu memlekette Kemal Derviş'in acı receteli ekonomik tedavisi uygulanmaktaydı, siz hiç birşey yapmadınız, Aklına şaşılası MHP başkanı seçim seçim diye tutturup, o sırada akli melekeleri şüpheli rahmetli Ecevit erken seçimi kabul etmeseydi ekonomik gelişim onların zamanında olacaktı. O nedenle tedbiri elden bırakmayınız, lütfen oturup bize kriz yönetim planınız olduğunu söyleyiniz, inşallah ile maşallah ile olmuyor.


Ha yahu ne olacak bu millet zaten krizlere alışıktır, ıh mıh ederler geçip gider demeyiniz, kriz sonrası memleketin kayıplarının neler olduğu ortada, üstelik siz de iktidarınızı kaybedersiniz.

Cuma, Ekim 10, 2008

amsterdam 2

Sevgili ve Aliş bisikleti
Tarih müzesinin bahçe cafe'si huzura bakınız yahu ohhhh

pomfrit ( pommes frittes) kuyruğu, yahu koskoca adamlar sıralarda bekliyorlar olacak şey değil


bak sen yahu koskoca adam ne hallere gelmiş andropoza girmedim diye debelenmiş. hahhaaaaaaaa biri bana böyle demiş yazık , söyliyeyim ,içim rahat etsin ihtiyar olduğum için yakını görememekten aldım bu gözlükler hastasıyım onların, beş adet aldım sakarlıktan çok kırıyorum ya, tepemdeki ters takılmış bir kasket ve kolumdaki canım sevgili



gece karanlık aslında kamerayı iyi tutabilmişim yahu az flu çıkmış ( barton şimdi neler der buna). burası bir kafe karşıdaki de güzel bir bina


bir replika kalyon ve bir İtalyan mimar eseri ... limanda




hiç bitöeyen kancalar, zira evlerin girişi dar ve her eski evde bunlar var ve de taşınılırken hala kullanılıyor, sevgili baktı baktı "acaba senin piyano nasıl çıkar buralara" dedi...


gerçekten de yağmur yağıyordu ama bizi içimizin güneşi açık üstümüzde tur teknesinin cam damı :)


Bunlarsız Hollanda olmaz.



var devamı


Salı, Ekim 07, 2008

amsterdam 1

Pek severim Amsterdam'ı keyif verir bana, bunu da yıllardır hep dile getiririm.... canım sevgili bana muhteşem bir sürpriz yaparak Amsterdam'a götürdü. Pek keyif aldım, aldık.... sevgili dost Tuğba'da bizimle idi, koştuk coştuk. Huzur ettik, eğlendik ve de bolcaaa güldük. Daha niceleri böyle olur inşallah laftan çok biraz resim bugün...














Schipol havaalanında biz





























































Kanallara bayılırım Amsterdam'da orada bir kafede oturup saatler geçirebilirim. Nehir evlerine de bayılırım aslında öyle tıkışık evleri sevmem ama belki kanalda bir ev olsa yaşamak isterim sevgili ile...

























Amsterdam evlerini de pek severim 300-400 yıllık evler gayet bakımlı ve içleri medeniyetin tüm imkanlarına sahip olarak ayakta durur ruhları vardır hepsinin





















































Biraz da deli haller



resimlerin devamı yarına, öbürgüne



Sevgiliye binlerce teşekkürle....