Çarşamba, Kasım 25, 2009

Temel insan hakkı.... konuşmak, özgürce...

'80 li yılların sonu '90 lı yılların başlarında işim icabı Romanya'da yaşamaktaydım, epey de uzun süre de yaşadım. Romanya devrimi ben oradayken oldu, dolayısı ile devrimin öncesini ve sonrasını hem de neredeyse yerleşik biri olarak yaşama fırsatım oldu. Çok enteresandı tabii, hele benim gibi tarihe, politikaya meraklı biri için.

Konuşmazlardı önceleri, genelde yaklaşmazlar, soğuk davranırlar, hiç güvenmezlerdi, çok samimi oldukça onların da daha yumuşak ve insancıl halini görürdünüz. Telefonda konuşmayı sevmezler, istemezler, her mekanda istedikleri gibi fikir beyan edemezlerdi. Her yerde her daim dinlendiklerine inanırlar, otellerde vazoların altına, çiçeklerin içine gizlenmiş mikrofonları ararlar ve hatta bazen de bulurlardı. O zaman cep telefonu yoktu ama ev ve iş telefonlarından konuşmaları ( hele yabancılarla) büyük meseleydi. Her an her yerde dinlendiklerini düşünürlerdi. Bu onları yalnız sus pus insanlar olmaya ve alkole bağımlılığa kadar varan alışkanlıklara itmişti.

Devrim sonrası, neredeyse her yerde evlerin aralarında, dükkanların kenarlarında, ofislerin girilmez bölümlerinde, üzerinde onlarca kaseti kaydeden cihazları bizzat görmüş ve şaşırmıştım. Elbette o zaman elektronik daha az gelişmiş olduığundan devasa aletlerdi...

İşte dinleme faslı böyleydi, bir toplum dinlemenin baskısı altında ezilmiş susmuş susturulmuştu, düşünebiliyormusunuz en tabii hakkınız konuşmak ve düşüncenizi bir diğer kişiye iletmek, bunu yapma hakkınız bile yoktu daha doğrusu vardı da sonuçlarına katlanmaktansa susarlardı, suskun bir halktı, suskun ve bezgin... Evet Romanya o zaman baskıcı komünist Çavuşesku ve şürekasının tek hakim olduğu bir devletti. Korkak paranoyak bir idareydi, insan hakları umurlarında değildi. Tek hakim, tek güç idiler (daha doğrusu öyle olduklarını sanıyorlardı) baskıcı, işkenceci bir polis devletiydiler, geldikleri gibi gittiler hem de sonları acı oldu...

Düşünürüm de en aptalca laf şudur, " eh yahu benim gizlenecek hiç bir şeyim yok varsın dinlesinler " ... Bu söylenebilecek en vahim laftır, kişisel mahremiyetin sınırı yoktur birileri için çok normal olan özel hayat paylaşımları bir başkaları için en mahrem olabilir. Düşünebiliyor musunuz ? bırakın sevgiliyi, eşiniz ile geçirdiğiniz mahrem bir olayı, pis bıyıkları altında ıslak dudaklarını yalayarak dinleyen herhangi birinin olduğunu......


Özel hayatın mahremiyeti temel insan hakkıdır.....

Salı, Kasım 24, 2009

öğretmenler günü

Bu gün 24 kasım öğretmenler günü, tüm öğretmenlerin gününü kutlarım

2008 nisanında şöyle bir yazı yazmışım;

Bu sabah uyandığımda posta kutumda bu yazıya yazılmış şöyle bir yorum buldum:

Sevgili 102 Ersin SARAN
ben seni yetiştiren Sabiha Özyurt öğretmeninin oğlu Diş Doktoru Serdar Özyurt annem hakkında yazmış olduğun güzel sözler için size teşekkür ederim.Ne sizler gibi öğrenciler ne de annem gibi öğretmenler kolay kolay bir araya gelmez sizlerin çalışma defterleri ve bilginiz şuanda lise öğrencilerinde bile yok hakikaten milli eğitimin ve memleketimin durumuna büyük üzüntü duyuyorum.Sizin yazınız üzerine annemin son sınıf hatırasından resminizi buldum o zamanda güler yüzlü sevimli bir çocukmuşsunuz hayatınızda başarılar dilerim herşeyi bizi yetiştiren ve güzel şeyleri öğreten öğretmenlerimize borçluyuz bu vesile ile bütün öğretmenlerin , öğretmenler gününü kutlar rahmetli annemide sevgi ile anarım.
Dr.Serdar ÖZYURT
23.11.2009


Ne kadar mutlu olduğumu tahmin etmemek elde mi, kırk, kırkbeş yıl öncesine gittim, çocukluğuma, bir kere daha hatırladım, öğretmenimi, okulumu, o günün şartlarını, aydınlanmacı, akılcı, pozitif ilimin güneşi ile yıkanmış, tertemiz hiç bir dogmanın esiri olmayan zihinleri ile bizlere bilgi aktaran kıymetli öğretmenim Sabiha Özyurt hanımefendiyi ( öğretmenim yazdığım yazıyı bir defa daha okudum pek çok imla hatası yapmışım umarım hala kırmızı kaleminiz ile işaretler, yıldız gibi imzanızla imzalarsınız.) , diğer öğretmenlerimizi......
O gün de kısıtlı bir maaşla çalışırlardı, ama gözleri pırıldar, bize hiç bir şey yansıtmazlardı, onlar eğitim neferiydiler. Başöğretmen Atatürk'ün izinde devrimin yılmaz birer bekçisi, yeni kurulmuş cumhuriyetin ışığıydılar, ölenler rahmet içinde yatsın sağ olanların bin kez ellerinden öperim.
Bugün de eğitim veren tüm öğretmenlere saygı ve sevgiler sunarım.

102 Ersin SARAN

Salı, Kasım 17, 2009

düşünceler

Sevgili hasta, canım sıkkın, evde yatıyor, boncuk boncuk gözlerle bana bakıyor, öylece yanında durabiliyorum, elimden geldiğince rahat etsin diye uğraşıyorum.... İnşallah en kısa zamanda düzelir... Biriciğim iyi ol en kısa zamanda...

Rahmetli annem, en hayasızca, ahlaksızca yapılacak  şeylerden birinin imzasız mektup yazmak olduğunu daha yazıyı ilk öğrendiğim zaman söylemişti bana. O kadar önem vermişti ki konuya, Hayatımda minicik nota bile isim yazmışımdır.  Oysa günümüzde imzasız mektuplar birilerlinin baştacı. Hep düşünürüm hangi zavallı yazdığı şeyin altına imza koymaz diye. Bence en karanlık ruhun yapacağı şey bu. İnsan adam gibi çıkar ortaya ve savını ortaya koyar, elbette böyle bir insan gerçekten varsa.

Kime güveneceğiz. İdeolojik hırsı gözünü kör etmemiş, sıradan bir vatandaş şu ortamda kime güvenebilir. Başbakan'a güvenip bir söz söylemek isteseniz ya mahkemelik olursunuz, ya korumalar boğazınıza sarılır ya da "ananızı da alıp gidersiniz" üstelik daha ne diyeceğinizi bile diyemeden, polis için söylenmedik laf kalmadı, hakimler savcılar, okuduğumuz kadarı ile birbirini dinliyor. Şanlı ordumuz için herşeyi söylemek neredeyse moda. Sözde solcu olan ana muhalefet partisi adeta muhafazakar parti gibi davranıyor.Daha neler neler.... Sahi biz kime güveneceğiz.

Pazartesi, Kasım 16, 2009

Metrobüs'e zam

Metrobüs'e  zam gelmiş hem de okkalı, 1.50 lirayken 2.00 lira olmuş hadi hayırlısı. Komik te bir söz söyleniyor ," canım belediye değil UKOME  ( ulaşım koordinasyon merkezi) yaptı" yahu sanki o merkez belediye değil. Salak olduğumuz için daha da salak yerine konmamızda bir beis yok.

Hani enflasyonun neredeyse yok olduğu ülkemizde bu fahiş zammın sebebi ne ola ki?

Neyse lafı gevelemeyelim ben çok merak etmekteyim belediyenin milyonlarca Avro verip aldığı Phileas ( fileas) markalı metrobüs otobüsleri nerede, aylardır ortada yok acaba neden, belki de onları tamir edecek para bulunamıyor da ondan zam koyuyor zira zam yalnızca metrobüs hattına yapılıyor...

Hani şu yokuşları çıkamayan, yanlış düğmesine basınca stop eden, bir türlü çalışamayıp kilometrelerce metrobüs tıkanıklığı yapan Phileas marka otobüsler bizim paramızla alındı şimdi neredeler??? Mercedesler vızır vızır çalışıyor oysa..

Şimdi bunu da soru sorma hakkımdan faydalanarak soracağım biliyorum İDO gibi buna da cevap alamayacağım....

Cuma, Kasım 13, 2009

Görünüş

Canım sevgili bana, "neden bloga birşeyler yazmıyorsun" dedi, düşündüm.....

Epeyce düşündüm, daha önce yazdıklarımı, yazabileceklerimi, içimde hapsolan isyanımı düşündüm.

Son günlerde ortamı düşündüm. Siyasi halimiz için yazı yazsam zannederim çok ağır olur, lay lay lom yazsam kendime hakaret etmiş bulunacağım.

Şükür sevgilim beni çok seviyor, ben de onu hem de çok, yakında bir minik ailemize katılacak daha da büyüyeceğiz ne güzel ne mutlu, kızlarmız iyi, sağlığım aldığım haberler göre iyiymiş, karnımız doyuyor, aç veya açıkta değiliz, sevdiğim saydığım, sevildiğim saygı gördüğüm dostlarım var pek çok... Bunları düşünüyorum elbetteki sükrediyorum...

Ve fakat bilesiniz ki siyasi durum beni çok derin ve kaygılı düşüncelere sevkediyor.  Allah sonumuzu hayretsin. Bu gidiş iyi değil....

Salı, Kasım 10, 2009

10 kasım


BÜYÜK ÖNDERİM, 

SENİ HER GEÇEN GÜN DAHA BÜYÜK ŞEVK İLE TANIMAYA ÇALIŞIYORUM.

ÖĞRETİNİ, DEVRİMLERİNİ YAŞIYOR VE AKTARMAYA YILMADAN GAYRET EDİYORUM. 

NUR İÇİNDE YAT...


Cuma, Kasım 06, 2009

GDO


   ÇİZGİ:  KÂMİL MASARACI

    kamilmasaraci@gmail.com

Perşembe, Kasım 05, 2009

güne bakış (gene)

Layık mıyız ???

Bir iki olaya bakmak yeter...

Domuz gribi aşısı var, aşı hakkında binlerce tevatür mevcut, aşıyı bize satan şirketten, aşının yan etkilerine kadar herşey karmakarışık, neye inanacağımız belirsiz. Sağlık Bakanı aşı oluyor, Başbakan, "ben bakanımla aynı fikirde değilim" diyor, turizm bakanı ben de olmıyacağım diyor, Cunhurbaşkanı " ben risk grubunda değilim ki" diyor, ortada millet  neye inanacağını şaşırmış....... ( bu gün şu ana kadar H1N1 den ölenlerin sayısı 19 anadolu ajansı 2 kişi daha var diyor ama ölenlerin kimlikleri ve olayın olduğu yerleri sağlık Bakanlığı etik olarak söylemiyor)

Laik, demokratik sosyal bir hukuk devleti olan yurdumuzda iktidardaki parti, laikliğe katşı odak olmaktan ceza almış, ama vallahi laikim diyor...

Bir belge var ortada bir de e-mail yolu ile gönderilmiş ihbar, ortada bir muhbir var ( eğer varsa tabii) dört buçuk ay bekliyor, kendisine zarar vermeyecek yasa bu arada gece yarısı çıkarılıyor, sonra  belgenin ıslak kopyası yanlış duymuyorsunuz PTT ile gönderiliyor, yahu bu kadar önemli bir belge PTT ile gönderilir mi ? ( hani amacım PTT'yi karalamak değil ama) , sonra ortada bir ihbar mektubu var, gazetelere yollanmış, başlığında Sayın Savcım yazıyor ama aslında savcılığa gönderilmemiş olduğu anlaşılıyor hatta Başsavcı gazetecilere " eğer sizde arsa bana verin" diyor..... Yaş mı da kuru mu belgenin aslı ?

Kamu hizmeti yapam İDO İstanbul Deniz Otobusleri şirketi, gemilerine ŞH ( Şirketi hayriye) harflerini koyuyor ama, Adalar hattını özel sektörün, ne olduğu belirsiz motorlarına bırakıyor, sonra soru sorma hakkından istifdade etmek isteyen vatandaşına cevap vermiyor. Millet sırat köprüsü gibi bir iskeleden geçerek mototra canı pahasına biniyor, yaşlı ve özürlüler karga tulumba adeta motora atılıyor...

GDO'lu tohumlar geliyor mu gelmiyor mu belirsiz bakan çıkıyor kat'iyen gelemez diyor, gakın işte bunun dayanağı diyerek bazı kararnamelerden bahsediyor şu şu şu sayılı diyor, oysa, GDO 90 yıllarda üretiliyo ama bizim kararname 1973 ten kalma ?  sahi GDO lu ürünler geliyor mu gelmiyor mu belirsiz...... Diğer yandan duyuyoruz ki zaten 20 milyon ton GDO lu mısır geçtiğimiz yıllarda ( bu hükümet döneminde) gelmiş bile...

Layık mıyız? Bilmem ki???