Pazartesi, Haziran 28, 2010

ada vapuru .....


Ben pek sevmem ama, bir zamanlar meşhur olan bir şarkı vardı, "Ada vapuru yandan çarklı" işte bu sararmış resimde o vapuru Büyükada iskelesine yanaşmış olarak görmektesiniz. Ben o vapurlara yetişemedim, bir tek Karamürsel isimli yandan çarklı araba vapuru vardı onu hatırlıyorum....

Biliyor musunuz ?, eğer Bostancı'dan vapura binip Adalar' a gitmek isterseniz, adına pek çok şarkı yazılmış vapurlar artık yok ne yandan çarklısı ne pervanelisi, yani devleti temsil eden o efsanevi araç artık yok. Sehir Hatları işletmesi belediyeye İDO ya geçtiğinden beri her geçen gün o yıllara malolmuş heybetini kaybetmekte. Artık düdüğü ile saat ayarlanan o vapurlar iyice geçmişte kaldı.....

Artık tarihi Bostancı vapur iskelesinden kalkan özel teşebüsümün gecekondu timsali yolcu motorları var. İsterseniz binin isterseniz binmeyin....

Geçen yaz sonunda belirli saatlere vapur yerine motor seferleri ile başlayan uygulama yaklaşık beş aydır tamamen motora döndü....

Bu motorlar vapur iskelesinden kalkmakta, ama iskeleye yandan yanaşamadıkları için burundan yanaşıyorlar, sırat köprüsü gibi bir yerden yaşlısı, özürlüsü, bizim gibi bebek arabası taşıyanları motora biniyorsunuz daha doğrusu denize ya da iskeleye düşmeden binmeye çalışıyorsunuz.

Laz mütahitlerinin yaptığı 60'lı,70'li yıllar apartmanları gibi, son derce zevksiz bir o kadar rahatsız ve desibelini tahmin edemeyeceğiniz kadar gürültülü bir hilkat garibesi vesaiti bahri ile adaya seyahat ve dahi inşallah muvassalat ediyorsunuz. Ve minel garaip ve lahavle vela kuvvete.....

Cevap edinme hakkımı bir yurttaş olarak kullandım, sorularımı yazılı olarak sordum tahmin edebileceğiniz gibi İDO dan bir cevap gelmedi....

Ama sebep, bu hatta zarar ettikleri imiş. Eeeee bu Soros takipçisi liboş zihniyet kamu idaresinden bu kadar anlar, beyim kamu hizmetinde kar amacı güdülmez desek elbette nafile....

Asıl sebep o mudur, yoksa Kadıköy ve Adalar Belediyesinin Ce Ha Pe li olması mıdır? bilinmez. Velakin halk mahkûm ve mağdur edilmiştir vesselam...

Eeee büyük umutlarla gelen Ce Ha Pe li adalar Belediye Başkanı buna ne yaptı koskoca bir hiç ya da yaptı da yaptırımı olmadı o daha da fena....

Halk ayağa kalktı, binlerce imzalı mektuplara da İDO tarafından sureta cevaplar verilmiş olup eziyet berdevamdır....

Hay sizin kârınıza be yahu!!!!, hiç istemem ama allah muhafaza bu motorlar yüzünden olabilecek bir kazadan nasıl olsa kimse sorumlu tutulmayacaktır, ölenler için de "bu işin doğasında var" deneceğinden en ufak bir şüphem yoktur. En iyisi ben "anamı da alıp gideyim"

Hamiş: Ana'cığım, Baba'cığım, allah rahmet eylesin sizlere ama iyi ki bu günleri görmediniz. Yoksa hücceten giderdiniz zaten...

Hamiş 2 : Devletin Valisi, bir cemaat toplantısında oladık laflar etmiş, şecaat arzetmiş, Beyim Valiler, devletin, Cumhuriyet'in valisidir, Cumhuriyet'in temel ilkeleri bellidir, bireysel görüşlerinizi, valilikten istifa edip siyaset adamı olarak beyan ediniz. Hoş o zaman da biz gömlek değiştirdik mealinde söylemlerle gerçek fikirlerinizi beyandan imtina edeceğiniz yadsınmaz bir gerçektir.

Hamiş 3 : Atatürk'ün cephede nasıl durduğuna dair birşeyler demiş birisi. Sen Atatürk'ü rahat bırak beyim, onun nerede nasıl durduğu belli, bu millet kalbindeki yeri de belli. Üstelik Atatürk'ün savaş sırasında kaputuna sarılıp uyurken bir resmi de var yoksa "askerde yan gelip yatıyor muydu"... Aman karıştırma... Rica ederim...

Gene sinirlendim, ben tansiyon hapımı alıp yatayım rüyamda, hepinizi Mustafa Kemal'e şikayet edeyim, bari ona karışan olmaz, yoksa rüyalar da telefonlar gibi dinlenir mi???

Hamiş 4 : yukarıdaki resim "Adalar postası" blogundan alınmıştır, anonim olacağını düşünerek buraya koydum uygun bulmazlarsa hemen silerim..


Hamiş 5: yakışıklı ağabeyim blogunda düşüncelerini yazmaya başladı biraz zorlarsak ne cevherler çıkartır bilemezsiniz www.hasanbasrisaran.blogspot.com

Pazar, Haziran 27, 2010

pazarın getirdikleri

Terör, ölümler, çömelmeler, işsizlik, vs. vs. bıktırıcı,
Bugün pazar biraz başka şeyler yazmalı....

Geçtiğimiz günlerde ard arda yaptığım iki Ukrayna seyahatimin bir bölümünde de Kırım'daydım. Malumunuz Kırım bizim için de önem arzeden bir coğrafya ve tarihe sahiptir.

Uçakla indiğim Simferopol'den, pek çok savaşa sahne olmuş Sıvastopol'a geçtim. Burası ile ilgili notlarımı daha sonra tekrar yazmaya çalışacağım. Özellikle Stalin döneminde büyük göçlere ve asimilasyona tabi tutulmuş bir dünya cenneti Kırım....

Yolda (nasıl oldu ise adı değişmemiş olan) Bahçesaray'dan geçerken bir yolüstü lokantasına uğradık. Burası çevrede sıkça bulunan Tatar lokantalarından biriydi. Tüm garson kızlar ile Türkçe anlaştık ve de gerçekten çok lezzetli yemekleri bizdeki isimleri ile istedik.




Arsızlık edip resimlerini de çektim, bazılarını görmektesiniz. Çiğ Börek, sarma, Kuzu fırın....

*******

Sabah gazetede gördüğüm bir haber şaşırttı aslında belki de şaşırtmadı bilemedim karar sizin
Kayseri Çevre ve Orman Müdürlüğü, Çevrede soyu tükenmekte olan keklikleri üretip doğaya salmış, ne güzel değil mi hayır değil zira onları salmak için çevrede yaşayan beş adet tilkiyi öldürmüşler...
Nasıl bir iştir yahu, anlaşılır gibi değil, Hayvan barınağı açılışında kurban kesmeye benziyor.....

*******

Sarkozy ve Obama'ya tebrikler bu defa önlerinden geçen kızın poposuna bakmamışlar, hatta Berlusconi de bakmamış. Terakki var...

*******

Obama ve Medvedev, toplantının yarısında acıkmışlar, Obama refikini hamburger yemeğe götürmüş, efendim biri jalapano biberli, mantarlı, amerikan peynirli; diğeri ise başka şeyli, salak olsak diyeceğiz ki adamlar gitti hamburger yedi bu da öyle spontane oldu. Komik bir amerikan filmi gene....

******
*

Çarşamba, Haziran 23, 2010

heyhat

önceki gün 11 fidan vermişiz toprağa,
dün 4 kahraman, bir de filiz...
son 7,5 senelik dönemde 800'e yakın şehit
gittiği gezide kendi memleketinde çömelerek durmak zorunda kalmış devlet erkanı
ve de garip talihisiz laflar
**Genelkurmay'dan açıklama bekliyoruz....
**Çanakkale savaşı gibi....
vs vs...
Beyim genelkurmay devletin bir kadrosu, sizin kullandığınız makam aracının plakası ondan daha küçük numaraları 1 ya da 2 olsa gerek o nedenle siz üst mercisiniz sizin zaten bilmeniz gerekiyor..
Hayır Çanakkale savaşına benzemiyor, eğer bunu savaş olarak adlandırısanız politik ağır bir hata yaparsınız zira savaşlar devletler arasında olur.. bu benzetme olsa olsa hem Çanakkale savaşına hem de şu andaki operasyonlara hakaret olur.
Rica ederim durumumuzu iyi anlayalım...

Brezilya, Türkiye ve İran ile yaptığı malum anlaşmalardan çekildi....yorum yok...

İlhan Selçuk öldü, kimileri ne mutlu olmuştur...Adamın yarı felçli, yoğun bakımdaki hali bile birileri için dertti... Allah rahmet eylesin....

Pazar, Haziran 20, 2010

babalar günü


Bugün Babalar günüydü,
böyle günlerin ne anlamı var tamamı ticaret fala laflarının yanında insan gene de heyecanlanıyor ne yalan söyliyeyim....

Şanslı bir adamım vesselam, hani derler ya allahın sevgili kulu, en azından ben öyle hissediyorum....

Adadayız malum.... Sabah ışıldayan gözleri, bana her zaman en güzel bakan ifadesi ile biricik sevgilim uyandırdı, minicik Aliş ile babalar günümü kutladılar bayıldığım bir hediye ile. Beni mutluluktan uçurdular.... Aliş'in ilk babalar gününde... bilmem farkında mıydı ? ama gene de çok mutlu oldum.... Sağol sevgili bin yaşa tatlı Aliş

Öğleden sonra kızlarım Ayşe ve Alara geldiler sarılıştık sevgi ile öpüştük onlardan da şahane hediyeler aldım keyifle.... Ayşe'nin 25. Alara'nın 16. babalar günü...bin yaşasınlar....

Baba'lık zor zanaattir, bir anne duyarlılığında görünmez onlar ama içleri titrer, kalpleri evlaları için atar en olmadık zamanlarda bilr hrp akıllarında evlatları bulunur... Baba'lar aslında büyük birer çocuktur hem şefkat ister....

İşte ben allahın sevgili kuluyum vesselam üç tane evladım var, sağlıkla bin yaşasınlar... Bin yaşasınlar....

Ve sevgili hep yanımda hep destek..... bin yaşasın....

Resimde Elleri üst üste koyduk beşimiz üç evlat bir baba görünmeyen sevgilimin eli ise deklanşörün üzeride

Çok yıllar önce aramızdan ayrılan babamın da günü kutlu olsun.. tüm babaların da.

Cumartesi, Haziran 19, 2010

huzur ....

Huzur ve sükunet, ihtiyacımız olan en önemli şey, fert olarak, aile olarak, toplum olarak....
Huzur ve sükunet böylece ruh sağlığı, böylece daha iyi konsantrasyon, böylece farkındalık artışı, böylece yaşamı daha mükemmelleştirmek, daha iyi çalışmak, daha verimli olmak, fert olarak başı dik ve dengeli olabilmek....
Yok... Yok sizlere yoga, meditasyon güzellemesi yapmayacağım.
Ruhsal felsefi akımlarda, inanç sistemlerinde, bırakın hepsini insan tabiatında var olan temel ihtiyaç hep var olan huzur ve sükunet....
Çok ihtiyacımız olan, tüm telaş ve koşturmalardan, hırs ve hiddetten, ihtirastan, bitmeyen isteklerden, tüm tatminsizliklerden... Şöyle bir durmak, bir durmak yahu... bir nefes alabilmek, deriiiiince....
Milletçe ihtiyacımız bu, kaybettiğimiz, bize belki de özellikle kaybettirilen erdemimiz....
Bu günkü liberal dünya sisteminin en acımasız uygulamaları belki de bizde yaşanmakta, sonsuz ve sınırsızca her konuda aç olmak, herşeye saldırmak, cebine bakmadan geleceğe borçlanarak yaşanan yaşamlar... Sınırsızca pompalanan tüketme,tüketme, tüketme....
Herşeyi tüketme ve buna bağlı sonsuz hiddet... Rahat olamama, bulunduğu durumu bir türlü kavrayamayıp, "çok şükür" diyememe hep daha çok isteme, bitmek tükenmek bilmeyen ihtiras... İşte yeni dünya düzeni, al da başına çal....

Başbakan hep sinirli, hep kavgalı, hep galeyan kültüründen yana, Kılıçdaroğlu'nun başkan seçilmesiyle girdiği sıkıntı hali, gemi krizi ile nispeten atlatıldı.... Şimdi varsa yoksa Gazze. Orada yaşanan insanlık ayıbını yadsımak mümkün mü? hayır...
Ama elde bayrak Gazze, Gazze diye galeyan, oysa şurada, hemen yanıbaşımızda yurdum çocukları var, kimi küçücük yaşında olmadık ağır işlerde çalışıyor, kimi tiner batağında, kimi kimsesiz, kimi birilerinin alçakça ellerine tutuşturduğu taşı atıp mahkemelerde, daha neler neler.... Bunlar bahis yok.. Onların işsiz anne babalarına destek yok, ama bunlardan bahsetmek ise neredeyse vatan hainliği, derdimiz Gazze.....
Elbette Gazze de iyi olsun ama yurdum da.....
Rahmetli annem, "evladım bir sözü söylemeden dokuz kere dilinde çevir " derdi. Laf ağızdan çok kolay çıkar, ben belli fert olarak hakaretamiz olmamak kaydı ile her lafı söyleyebilirim, ama sırtında en ağır sıfatı taşıyan biri söyleyeceği lafı dokuz kere değil bin dokuz kere çevirmelidir...
Ben her lafında hiddet saçan, taraftarı olmayan herkesi ve her mercii hain gören birini dinlemek, okumak istemiyorum, üstelik bu kişi dünyada beni temsil ediyorsa........
Katılmasam da yaptığı nazik eleştiriye efendice cevap verebileceğim, şefkatli, huzurlu biri görmek istiyorum karşımda. İktidarda, erdemlice muktedir, söylemde nazik ve vakur...
Nezaket ve babacanlık ile insan alçalmaz aksine yükselir, yücelir..
Lafı sözlerine katılınmasa saygı ile lafı dinlenir, elbette verilecek cevap ta aynı letafette olur. Biz de devlet "baba'dır" ve gerçek babalar müşfik olur....
Maalesef eksik budur, alicenaplık artık çok gerilerde kalmış bir erdemdir. Yerini hırs, hıddet ve kavga almıştır. Balık baştan kokar,geçmiş olsun.....
Ben huzur ve sükunet istiyorum, cebimde ne olup olmadığı, mevkii içtimaim hiç önemli değil....
Biraz huzur ve sükunet, nezaket acaba monşerce bir davranışmıdır....

Cuma, Haziran 18, 2010

Merhabalar






Bakıyorum da uzun zamandır yazmamışım. Bu dalga geçtiğimden değil, arada iki günlük koşuşturmalı bir arayı saymazsak 15 günü aşan bir süredir yurt dışında olmamdan.Önce Odessa, Nikolaev daha sonra Atina ve ardından Simferopol ve Sivastopol

Yurt dışında olmak belki bedensel olarak yorucu, işler bakımından koşturmalı ama zihin olarak dinlendirici, zira TV de, radyoda, gazetelerde, tüm dünyamız haline gelen, içinden çıkılmaz ve bunaltıcı haberler yok, bulunduğunuz memleketin haberleri de sizi çok fazla bağlamıyor.

Hükümet şöyle yaptı, başvekil böyle dedi, eksen kaydı mı? gibi şeyleri en azından biraz daha az duyuyor insan. Hatta hiç duymamaya özen gösteriyor en azından şu kısa ve geçici zaman dilimi için...

Bulunduğum iki ayrı ülkede de insanların geçim derdi var, ama insanlar yapabildiklerince, imkanları elverdiğince, kendilerine vakit ayırıyorlar. Birey olduklarının farkındalar.

Neyse, seyahatlerimin Yunanistan kısmında şükür ki canım sevgili ile beraberdik, daha önceden defalarca gittiğimiz her yeri gene keyifle dolaştık, elbette ki bebek Aliş'i çok özledik, ama bir kısım iş ve tatili beraber yaşadık, üstelikte iş gereği pek keyifli mekan ve şartlar altında. Her anının kıymetini bilip iyice özümsedik...

Atina'da kıymetli blog dostlarımız Derya ve Vedat ile yüzyüze konuşup keyiflendik. Sohbete ve dostluğa doyamadık....

Daha pek çok anı var paylaşacağım...

Not: blog ayarlarımdaki bir problem nedeni ile uzun zamandır resim yayınlayamıyorum, bugün resim koyabildim ama bu defa da yerleşimi kötü oldu affola...