Cuma, Eylül 21, 2007

http://www.bizkackisiyiz.com

herkese üye olmayı tavsiye ederim hedef bir milyon kişi şu anda 242.567 kişiyiz

durumumuz.

Epeydir birşeyler yazmadım, belki herkez beni unutmuştur. Ama ben gene de en azından kendimi rahatlatmak için yazayım... Lay lay lom yazamıyacağım ama .... neyse...

Memleketimizin durumu ortada, bir tarafata, büyük bir zafer sarhoşluğu, diğer tarafta ise tam bir sessizlik, yılgınlık, karamsarlık.

Bir tarafta "bittik yobazlar geldi Endonezya'ya Malezya'ya döneceğiz" vaveylası, diğer tarafta her geçen gün ortamı geren kendisi de her daim asabi ve asla tahammül göstermeyen hükümetin başı ( bu "hükümetin" başı lafı, bana ait değil ayrıca bir hakaret de değil, laf bizzat 9.Cumhurbaşkanı tarafından, siyasette olduğu dönemde karşı partinin başı başbakan olduğunda kullanılmıştır. Hakareti de içermez zira kurulmuş olan Cumhuriyet hükümetinin "başı"dır). Diyor ki "Rektörler Anayasa işlerine karışmasın onlar kendi işlerine baksın" Muhterem neden kızıyorsunuz, siz değil misiniz, Anayasa herkesin görüşüne açık diyen, o halde Siyasal Bilimler'de bana "Anayasa Hukuku" dersi okutan Erdoğan Teziç hocam herhalde pekçok kişide daha çok bu konular hakkında söz sahibi. Yoksa değil mi?
Muhterem gözünü seveyim, Allah bağışlasın Çocuklar ve torun ile biraz daha fazla zaman geçir Amerika'da da biz biraz burda rahat edelim bir nefes alalım yahu.
Muhterem kendisine Çanak tutularak sorulan bir soruya şu cevabı veriyor " Kadınlar endişelenmesin" arkadaş kadınlar neden endişelendin, bu söylem bundan önce hiç bir hükümet başı tarafından söylenmedi. Ayrca kadınlar zaten edişeli muhterem, zaten endişeli, baba, koca, komşu, şehy, ulema korkusundan örtünmüş, karalara bürünmüş, kimisi sokağa bile çıkamaz hallere gelmiş. Sen de diyorsun ki başını örtsün üniversiteye gitsin, yahu oraya bile gitmesi bu görüşe göre baba, koca ve bu gibi erkeklerin iznine tabi. Zaten endişeli be hey azizim. Diğerleri endişeli değil ve olmamalı, asla yılmamalı, asla.....

" bırak abi artık bu memlekette yaşanmaz " lafları havalarda uçuşuyor. Ben buna hiç inanmıyorum elbette dünyada refah düzeyi çok daha iyi memleketler var. Ama bizim memleketimiz burasıdır, buranın haricindeki her yerde ikinci sınıfsınızdır. Belki tipiniz itibarı ile bir miktar idare edersiniz, ama kimliğiniz ortaya çıktığında size ikinci sınıf vatandaş olarak davranılır. Demek ki aslolan vatandaşı olduğumuz bu güzel memleketin refahı ve gelişimidir.

Hemen şöyle denebilir, "aman ya bana mı kaldı hem ben tek başıma ne yapabilirim ki ?" oysa bu memleketin kurtuluş ve cumhuriyetin kuruluş savaşımına baktığımızda öncelikle bireysel düşünce ve öngörüleri, daha sonra bir hedef için bütünleşmelerin olduğu görülmektedir.

Cumhuriyet'in kurtuluş ve kuruluş savaşımının oluştuğu ortam bu vatanın bilfiil işgali ve parçalanmak istenmesiydi. Burada pekçok bireysel davranış ve düşünceler ve dahası doğrudan savaşmak zorunluluğu hasıl olmuştu.

Oysa şu anda cumhuriyet ve onun kazanımlarını korumak bakımından savaşa, kavgaya gerek bulunmamaktadır. Zira topalca da olsa bir demokrasi ortamı, çok şükür, işgal edilmemiş ve bölünmemiş bir vatan mevcuttur.

Her kim ve görüş olursa olsun bu cumhuriyetin düşmanları, onu yıkmak için daha kuruluşundan başlayarak yurt, içinde ve dışında bulunan mihraklarca düzenli bir çalışma içinde bulunmuşlardır. Her bakımdan muhteşem olan bu topraklarda yaşayan ve birbiri ile barışık olan insanları birbirine düşürmek, böylece güçlü bir Türkiye oluşmasını engellemek için çalışmalarını yılmadan sürdürmüşlerdir.

Kolay kanan ve genelde eğitimi sınırlı olan kişiler, bu mihrakların ana hedefidir. Bazen hiç farkına varmadan da olsa maşa olabilirler. Bunu özellikle 70 li yıllarda şiddetle yaşadık. İnsanların enjekte edilmiş idealleri için sapır sapır döküldüğünü, her gön onlarca ölümler olduğunu unutmak mümkün değildir.

Özellikle eğitimi ve ekonomik gücü az olan insanlar her bakımdan kolaylıkla aldatılmış ve alet olmuş oldular, bazı gecekondu semtlerinin kim daha fazla şey vaat ederse ona biat ettklerini ; hatta bazen her yeni gün ideoloji değiştirdiklerini, bir mahallenin bir hafta Demirel, diğer hafta ise Ecevit mahallesi olduğunu ben çok iyi hatırlıyorum.

Maalesef geldiğimiz noktada solcu/sağcı daha sonra Türk/kürt arada Sünni/alevi olduğu gibi şimdide laik/inanan şeklinde ayrımın oluşturulmak istediği ortadadır.
Buna kimler alet olmaktadır ve nasıl oluyor hepimiz gayet iyi biliyoruz. Orta sınıf özellikle fakirleştirilmiş ve sadaka ekonomisi yaratılmıştır. Böylece kendilerine gıda, kömür ve dahası iş dağıtan siyasetin, bir bakıma kölesi edilmişlerdir. Bu siyasi mihrak oligarşisi değildir de nedir.

Öte yandan kişinin en kolaylıkla istismar edilecek noktası olan inanç meselesi bu günkü durumumuza örnek olmaktadır. Ben yarım asra yakın yaşamımda bu memlekette başörtüsünün ( türban demiyorum zira türban değildir) macerasını çok iyi biliyorum. Yurdum insalı özellikle anadoluda başörtüsü kullanır, elbette kullanır birincisi bu örtü akdenize kıyısı bulunan müslüman veya başka dinlerdeki her ülkenin kırsal halkı tarafından kullanılmaktadır. Türk küylü kadını yazmasını ne de güzel bağlar, o yazmada emek, göznuru ve tabiattan korunma vardır. Keza gerek egede gerekse doğu ve güney doğuda erkekler de muhtelif isimlerdeki baş örtülerini tabiat şartlarından korunmak için kullanmışlardır. Ancak bu toprak üzerindeki hiç bir başörtüsü şu anda bir sembol olarak kullanılan şekilde olmamıştır. Bunu hepimiz biliyoruz. Bu şekilde örtünme genellikle arap ülkelerinde görülür elbette ki orada da son on yılların modasıdır. Zira o taraf halkının petrol ile olan zenginleşmesi ile oluşan bir modadır.
Şiddetle arap işidir. Başta burada adaını vermeyeceğim bir arap ülkesi olmak üzere o cenahtan gelen bir çeşit emperyalizmdir. Zira bu ülkelen zengindir elbette ki yayılmacıdır. Tüm bu ülkelerin özellikle batılı ortakları ile yurdumuz üzerinde emelleri vardır. Bu emel öncelikle ve özellikle yurdu bir şekilde parçalamak ve daha sonra da "ham" etmektir.

Didğer yandan Lozan ile elde ettiğimiz kazanımlar aç gözlü işgalciler tarafından hala derin bir kuyruk acısı olarak durmaktadır. Bize okulda Osmanlı İmparatorluğu+nun nasıl zayıflatılarak hasta adama dönüştürüldüğü daha sonra da nasıl yokedildiği çok iyi öğretilmiştir. Özellikle batılı emperyalist güçlerin güdümündeki balkan milliyetçiliğinin Osmanlı'nın karnına nasıl bıçak gibi saplandığı, nasıl zayıflatıldığı ve en sonunda da o ülkelerin sömürgesi haline geldiği bilinmektedir. Acaba Osmanlı'nın o hallerini birşeylere benzetiyor musunuz. Acaba Atatürkün dediği gibi, birileri "gaflet delalet ve hatta hıyanet içinde " olabilir mi? iyice düşünün.

Tüm bunları hepimiz biliyoruz derdim de tarih edebiyatçılığı yapmak değil.

Birileri, demokrasinin nimetlerini kullanarak gözümüzün içine baka baka güle oynaya bir terzgah içinde ise o tezgaha, yalnızca demokrasinin erdemlerini kullanarak ama elimizdeki kanun ve nizamlara tam uyum içinde çok çalışarak karşı koyulabilir. Unutulmamalıdır ki birileri demokrasi ile gelip, hiç gitmemek üzere organizasyonlar yapabilir. Buradaki en önemli güç yılmadan laik demokratik kazanımlarımıza sahip çıkmak asla bezginliğe ve umursamazlığa düşmemektir. Aymezlık ve yılgınlık birilerinin tarafın en çok istediği şeydir.

Ayakta kalmalı ve her bakımdan akıllıca, bilimin ışığında demoktarik haklarımızı kullanarak laik cumhuriyetin kazanımlarını korumalıyız. Korunmak için çalışmalı ve çok çalışmalıyız. Bu bakımdan bütünleşmek, sakince ama etkince fikirlerimizi beyan etmek var olduğumuzu ve gücümüzü Atatürk Cumhuriyeti'inden aldığımızı bildirmeliyiz.