Cuma, Aralık 28, 2007

Milli Eğitime Maşallah

Bilgiğiniz gibi Cumhuriyet'in en önemli yasalarından biri de o zamanki tabiri ile "tevhid-i tedrisat" kanunudur. Bu kanun ilk,orta ve lise öğretiminin "eğitimin birliği" kuralına göre yapılacağına dairdir. Böylece adı geçen öğretim laik bir cumhuriyet olan devletin, eğitimi bir elden ve laik sistemle yürüteceği konusunda değişmez bir esastır.

Cumhuriyet'in kuruluşundan başlayarak uzun yıllar bu şekilde sürdürülen eğitim,bu konuyu kendilerine oy arpalığı yapan partiler sayesinde maalesef sulandırılmıştır. İHL'ler yani imam hatip liseleri kurulmuş daha sonra ise milli eğitim ile hiç bir ilişkisi olmayan Kur'an kurslarında müfredatı hiç belli olmayan ve ne idüğü belirsiz kişilerce eğitimler verilmiştir, mahalle baskısı ile küçücük filizler kız - erkek bu yerlerde rahleler önünde oturup başlarına takke veya sıkmabaş takarak " ce... ceyli... cala cula... cumburleyli .. cap cup...." diye, bize okullarda karanlık günler diye öğretilen garip bir eğitimi alırlar. Benim derdim ne Kur'anla ne dinle ama küçücük çocukların beynini yıkamak ne menem bir iştir, belli.....

İHL'lere kız öğrenciler de alınmış bu öğrenciler sıkmabaşlı olarak okula gider gelir olmuşlardır. İşin garibi adı İmam ve Hatip olan bu liselere neden kız öğrenci alındığıdır. Zira islamiyette kadın imam ve hatip yoktur, olsa olsa kadın hafızlar bulunur belki ama, bunlar da ulemaca ne kadar kabul edilir bilinmez. Yani aslında bir meslek lisesi olmasıdır ve mesleğe yönelik bir konuda o mesleği yapamayacak olan kızlar da okutulmaktadır. Bu ne büyük tenakuzdur sorarım, İHL'ler de nasıl bir eğitim yapıldığı ve bu eğitimin kontrolü ne şekilde yapıldığına dair sorular sorulduğunda burada noırmal lise gibi dersler okutulduğu buna ilaveten de arapça ve dinsel eğitim verildiği söylenir. İHL'ler O derece özerktir ki bunlara sermayenin belli kısmı her türlü yardımı yapar ramazanlarda yemekler verilir vs.vs.vs.

Ne gariptir ki tevhid-i tedrisat kanununa bir şekilde uydurularak sıkmabaşlı kızlkarında gönderileceği, kızların erkeklerin harem - selamlık olduğu alternatif ve dinci bir okul yaratılmıştır. Burada Atatürk'ün vefatından sonraki ve de özellikle Demokrat parti başta olmak üzere tüm hükümetlerin ağır sorumluluğu vardır.
Şu anda Türkiye'yi yöneten kadroların Başbakan RTE dahil neredeyse tamamı, o okullardan mezundur. Sahtekarlıktan hüküm giymiş olan ve bu cezasını punduna uydurularak "ev hapsinde geçiren",eski abileri Mecmüddin Erbakan hoca, bu okullar için "oraları bizim arka bahçemiz deme hakkını bile bulmuştur kendisinde varın ötesini siz düşünün.


Bugün devlet İHL'lere her türlü yardımı maddi ve manevi bakımdan sınırsızca yapmaktadır, öyle ki İHL'ler kendilerine verilen bu muhteşem ödeneğin %46'lık kısmını harcayamamıştır. Oysa normal liselerde yakacak olmadığından soğuk havada dersler yapılmakta, her türlü masraf veliler tarafından karşılanmaktadır. Öğretmen ve derslik açıkları büyüktür. Yazıklar olsun benim laik cumhuriyetimin milli eğitimine .....

Adana'da, öğretmen olmaması yüzünden okullardaki din derslerine cami imamları girmektedir, okul talep etmekte, kaymakamlık izin vermekte ve milli eğitim ise ses çıkartmamaktadır ( neden çıkartsın ki ) .... Bu İmam efendilere öğrenci başı 5 YTL ödenek verilmektedir ( oh maşallah öğretmenler kadro beklesin, imamlar yesin ... kimsenin cebinde gözümüz yok ama allah islah etsin)...

İstanbul Bağcılar'da bir öğretmen, okuldaki sıkmabaşlı öğretmenlerin kılık kıyafet kanununa umadıklarını, okul idaresine bildirmiş, idare bu genç öğretmeni kaale almamış, öğretmen de bunların resimlerini cep telefonu ile çekip, okul müdürü ve milli eğitime vermiş, sonuç ne olmuş biliyor musunuz, sürmüşler, elbetteki sıkmabaşı hocaları.... tabiki değil, zavallı resmi çeken cımhuriyet öğretmenini, hem de bulunduğu yerden 35 km ötede Çatalca'da bi okula...

Memleketimin, milli eğitiminin özel olan kısmı ise tamamen tarikatlara, kerameti kendinden menkul, zırlak, sümüklü şeyhlerin, yönettiği hiçbir şekilde denetlenmemekte olan vakıflara ait okullar eline emanet edilmiştir, ohh yarabbi şüküüüüür. Doğu ve güney doğuda, tarikat - şeyh gettoları kurulmuş öğretim eğitim zaten tamen ellerindedir. Tabi, en büyük köy haline getirilmiş olan İstanbul'un durumu ise ortadadır, çarşamba falan gibi mahalleler tamamen kendi şartları ile yaşamaktadırlar...

Üstelik İngiliz vatandaşı olan bir Bakan!ımız bile mevcuttur, kendisi kabine üyesidir ve de çifte vatandaşlığı ile gurur duymakta herkese de tavsiye etmektedir. Allahım daha neler göreceğiz biz yahu... Vallahi Turgut bey peygamber gibi kaldı ha....

Sizlere kaç gündür keyifli yazılar yazıyordum ama memleket gerçekleri ortada, yüzleşiniz biliyorsanız da hatırlayınız, işte laik Türkiye Cumhuriyeti'nden eğitim vesaire manzaraları, daha neler neler var haznemde yazacağım, bilginiz olsun diye.

Vah vah vah...

Sonra gel Fazıl Say'a kız, adamın canı burnından geldi ki söledi, yoksa kim memleketini terk etmek ister.

Perşembe, Aralık 27, 2007

veee resimleeer

Malum keyifli Prag gezimizin resimleri ancak şimdi koymaya başlıyorum. Daha önce dediğim gibi azlaf çok resim.....


işte ekip



Çek askeri olduk yaw



işte harry potter seti gibi manzaralar



Komik Prag,









Sokakta Cazzzzzzz


işte meşhur saat


Arkası yarın efendim ( daha çok var yahu)






Salı, Aralık 25, 2007

Prag Praha Praag Prague

Sevgilinin armağanı doğum günü hediyelerimden sadece biri olan Prag seyahati muhteşemdi. ( bu kartta görülen yerde şimdi geniş bir bulvar var ve ortasında eski iki tramvaydan oluşan "cafe tramvaj" )

Sanki canlı Harry Potter seti olan bu romantik şehirde kafamıza göre takıldık, sokak köpekliği yaptık. Resimler, yarın, öbürgün. ve sonraki gün....( az yazı bol resim) ...

Çok teşekkür ederim sevgili bu keyifli günler için....

Pazar, Aralık 16, 2007

sevgiliye

Doğum günün kutlu olsun sevgili,
yüzün hep parlasın
gözlerin hep gülerek baksın
sağlıkla mutlu ol
bereket hep yanında olsun
aklın hep böyle sağlam çalışsın
fikrin hep böyle tertemiz olsun
zihnin berrak ve saf kalsın hep
aldığın nefes tertemiz kalsın hep
varlığın hep dik.....
uykun güzel olsun
uyanışın ferah
ellerin hep iyi şeyler tutsun
ayakların doğru yerlere bassın
sağlık her yanını sarsın
sevgi seni yüceltsin
varlığın hep huzur versin
ve bunları hep yanında olup göreyim
ve hayatı seninle paylaşayım
tertemizce....

Salı, Aralık 11, 2007

YÖK

Tarafsızlığı ile ünlü, demokrat Reisicumhurumuz, yeni YÖK başkanını aynı tarafsızlık ile seçmiştir. Vatana millete "hayırlara vesile " olsun.
Zaten başka bir tavır beklemiyorduk. Aynen dediği gibi tarafsız her partiye ve her görüşe aynı uzaklıkta ve de parti rozeti taşımayan, adil bir devlet adamıdır.

Cuma, Aralık 07, 2007

tekzip ve soru

Dyarlı bir yazı blogger olarak, dünkü yazımdaki bir konuyu tekzip ediyorum, Cumhurreisinin refikaları, tabanı kırmızı ayakkabılarını Christian'dan almamışlar, her Türk kadını gibi nursace'den almışlar, bedeli de 275 YTL imiş.
Gazeteler de bunu yazıyor hadi yaşadı Nursace artık tüm sıkmabaş hanımlar oraya koşar alışveriş yapar.
..................................
Tekzip buraya kadar, şimdi soru, mütedeyyin bazı hanımlar başörtü takar örtünür vs. vs., tabi insanlar istediği gibi davranır, bu gibi davranışları sergileyeneler belli bir iddianın sahibidir. Muhakkak ki davranışları da böyle olmalıdır, en azında böyle düşünülür.
Prensipte kapanmanın anlamı, vücut hatları vesaire ile tahrik edici bir merci olmamak, mümkün olduğunca, olası tahditkar gözlerden uzakta kalmaktır. Acaba mesela, kırmızı tabanlı ayakkabı giyilmesi bu görüşteki kişiler için doğru mudur ? yoksa kavram kargaşasımıdır, işine geldiği gibi davranış mıdır ?.
Ben bilemedim siz söyleyin, yada söylemeyin düşünün.
Aman ya ayaktı baştı, memleketin ne dertleri var biz nelerle uğraşıyoruz.

Perşembe, Aralık 06, 2007

Ilımlı islam burjuvazisi

Muhterem zevat,

Yüce Amerika devletinin yurdumuzda adeta bir genel vali ( elbette mümkün değil) edasıyla bulunan başsefiri, akepe mebuslarını arada bir toplayıp bilgiler alıp veriyormuş, biz bunu ilk önce Türkiye Cumhuriyeti'nin kendilerini kürt alt kimlikli ( başvekilin ifadesi ile) mebuslarını toplamak istemesi ile öğrenmiştik (muhterem başvekilimiz desturun; "çüş artık bu kadar da olmaz canım" şeklinde düşündü herhalde ki izin vermedi ama) meğer daha üncesi de varmış. Ki bu sefir, daha önce akepenin anayasa ile ilgili zevatını da toplayıp kahvaltı ettirmiş. Ey yüce milletim, "ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım" diyen şairin milleti. Her halde utanç ve hüzün içindesin. Belki değilsi yahu, ne de olsa iktisadi durumumuz muvazene içerisindedir.

Ama iyi haberler de var tabi, Sabah-Atv, başvekilin muhterem damadının üstün başarı ve liyakatle mesai vererek Umum Müdür ve dahi CEO olduğu bir şirkete, tek başlarına katıldıkları ihalede muhammen bedel üzerinden satıldı. Maşallah, inşallah ( başvekilin de tabiri ile) hayırlara vesile olur. Amiiin

Ve dahi Reisicumhurun refikaları muhterem Hayrünisa Hanımefendi Pakistan Gezisinde Fransız Modacı Christian Louboutin'in Ünlü Kırmızı Tabanlı Ayakkabılarını Giydi. Yarabbelalemin sana hamdüssenalar olsun. Resimlerini aşağıda derc ediyorum. Zat-ı şerifin iskarpinlerinin liste fiatı 875 yüce amerikan doları olup, memleketimizde bolca bulunduğundan herkezce kolaylıkla kazanılabilir bir rakkamdır. Bu iskarpinleri yakinen ve ihtimam ile temaşa eylerseniz ( affedersiniz) tabanlarının kırmızı olduğunu müşahade edeceksiniz. Afiyetle giymek nasibi müesser eylesin Rabbim. Maaşallah tebarekallah ahsenel halikıyn.... Amiiiin

Artık lisanımızı da ılımlı bir şekilde kullanmak sahikası ile bu şekilde kaleme alma acizane tahayyülünde bulundum. Filhakika anlaşılabilir olduğunu ümid etmekteyim.

Muhterem fikirlerinize intizaren, hörmetler ederim efendim.

Salı, Aralık 04, 2007

Sıkmabaş ve Trafik...

Havanın güzel olduğu günlerde her yere motosikletle gitme huyum var, böylece bu zıvanadan çıkmış trafikten kurtuluyorum.

İstanbul'da her yere maksimum yarım saatte ulaşabiliyorum.
Aslında büyük avantaj ama birçok tehlikeleri de olduğu bir gerçek.

Neredeyse tüm sürücüler motorlara gıcık, zira en başta, onlar saatlerce beklerken siz vırt diye yanından geçiyorsunuz. Diğer sürücüler bu sebeple bazen O da gidemesin diye sizin yolunuzu özellikle tıkıyorlar, Çok sürücü bir motor gördüğünde hiç düşünmeden üstüne kırıveriyor direksiyonu.

Ayrıca özellikle minibüs, halk otobüsü ( ki hala kendini minbüs kullanıyorum zanneden birileri kullanıyor bunları) ve de belediye otobüsleri özellikle ve bilhassa sizi ezmek için adeta kovalıyorlar (genelden bahsediyorum öyle yapmayanları varsa da istisna olduğundan kaideyi bozmaz). Can havli ile gidiyorsunuz gideceğiniz yere.

Kusura bakmasınlar kadın sürücülerin büyük çoğunluğu zaten telefon ile meşgul olduklarından dikkatleri yolda değil telefondadır. Neredeyse telefonla konuşmadan yol süren kadın yok gibidir, onlar da bizler için potansiyel tehlikedir. Buna bir ilaveyi aşağıda yapacağım....

Bazı durumlarda diğer vasıta sürücülerine hak vermemek elde değil özellikle 30 dakkada pizza vs. getiren çocuklar ve de bilumum kurye motorcular gerçekten de hiç bir kural tanımıyor.

Dün köprü yolunda Anadolu yakası istikametinde gidiyordum, sağdan katılımın olduğu kavşaklarda hızlı olarak orta şeritten gitmelisiniz zira, kavşaktan çıkan sizi hiç tanımaz ve de "bana ne yahu ben koskoca arabayım" der ve çıkar (Oysa çoğunlukla altınızdaki motor en az o araba fiatındadır onu bırakın genellikle her ikisi de bir kişi taşımaktadır) . Böyle bir kavşağı geçerken aynı anda bir SVU da kavşaktan çıktı. Yol müsait olarak bir müddet yan yana gitmeye başladık, bu sürekli olarak üzerime yani sol şeride doğru gelmekteydi. Benim de arkamdaki vahşi trafik sebebi ile yavaşlamam mümkün değildi. Oysa ki beni çoktaaaan görmüş olması lazımdı. Geliş şekline bakarsak benim iyice sol şeride geçmem ve oradaki trafikte bir arabaya yapışmam gerekliydi. Baktığımda aracı kullananın sıkmabaş usulü başörtülü bir kadın olduğunu gördüm. Sana ne be adam diyeceksiniz ama o sıkmabaş örtü beni öldürüyordu zira önüne serpuş gibi çıkıntı yapıldığından ( biliyorsunuz bunu böyle tutmak için içine röntgen filmi kesilip konuyor) yanlızca önünü görebiliyordu, yani at gözlüğü haline gelmişti sıkmabaş..... neyse türlü manevra ile kurtulduım o hala farkında olmayarak öylece en sol şeride kadar geçti herkes korna falan çaldı. Ben bu sıkmabaştan kendimi kurtardım...

Kıssadan hisse sıkamaşların kullandığı araçların sağından solundan geçmeyeceksin, peki yakında malezyalaştığımızda ne olacak tüm kadınlar sıkmabaş ???? en iyisi suudi arabistan modelini tercih etmek zira orada kadınlar araba kullanamıyor, tıpkı kocasız sokağa çıkamadıkları, arabanın ön koltuğunda oturamadıkları gibi

Allah islah etsin, veleddalin amiiin.

Cuma, Kasım 30, 2007

ve biraz daha "gene resimler"

Dayanamadım, gar resimlerine bugün gene devam ediyorum, zannederim bu kadar yeter :)


Bu bir hamal, kolundaki arma paha biçilmez değerde, bizdeki taksi plakaları gibi


Her çeşit kıyafet mevcutturrr.


Bu da milleti korur ( saçlar hep en iyi şekilde taranır)

Çarşamba, Kasım 28, 2007

Biraz daha resimler

üç tane daha sevdiğim gar resimi koyayım dedim,



Tren gelecek az kaldı, ama uyku daha tatlı.....


Evet hayat güzel....


Yazısız

Pazartesi, Kasım 26, 2007

Gene resimler...

Eh bugün gene Hindistan'dan sevdiğim üç resim bakalım beğenecek misiniz...



Makinist abimiz Kadillağını öne park etmiş :)


Garda şıklıkkkkk


Ne güzel dalmış düşüncelere

Bu günlük bu kadar arkası var, kalın sağlıcakla.....


Cumartesi, Kasım 24, 2007

ortaya karışık


Bugün öğretmenler günü, en başta Başöğretmen Atatürk'ün, onun yolunda yürüyen aydınlık öğretmenlerimizin ve bize hayatımızın her anında birşey öğreten herşeyin öğretmenler günü kutlu olsun.

Dün de söylediğim gibi bugün "hiç birşey almama" günü, elbette ki sembolik bişey ama bugün en azında alışveriş yapsak bile bir kere düşünelim gerçekten ihtiyacımız var mı ? diye. Gerisi herkesin kendi bileceği iş, kasmanın nanası yok, Zaten içimizde varsa birşeyler kasmadan da yapıyorsunuz.

Yemek yapmakta çok mahir değilimdir, zaten pek te fazla mutfaklara girip yemek yapmaları da sevmem. Oysa yemeği ve değişik güzel tadları pek severim ve de genişçe düşünür bu konuda kendimi sınırlandırmam...
Yapmada başarılı olduğum bir lezzet Gravlaks.... pek severim işte dün hazır olan Gravlaks'ımdan bir iki resim,Sevgili balık sevmiyor ama en azından şarapta yardımcı oldu biz Alara ile yuttuk pek te güzeldi. Sevgili de bize şahane salata yaptı ve başka bir sürü şey....

Herkese iyi hafta sonlarııı...
ı

Cuma, Kasım 23, 2007

B.N.D.

Dostlar,

Yarın 24 Kasım önemli bir gün, biliyorsunuz değil mi?
Bilmiyor musunuz? a.a.a.a.a.
Hakikaten mi ?

Neden bilmiyorsunuz, biliyor musunuz? ( bilenleri tenzih ederim :)
Çünkü him bir medya organında yayınlanmıyor........
Çünkü bu ilanı hiç bir yayın organı, hiç bir türli almıyor, ( geçen sene CNN almış bi tek bu sene o da yok.


Yarın "BUY NOTHING DAY" yani " HİÇ BİŞEY ALMAMA GÜNÜ" toplumun bu derce vahşice tüketime yönlendirildiği bir ortamda acaba hangi medya organı bunu yayımlar, tabii ki hiç biri.

Dostlar, shopping mall' larda ( bilhassa amerikancasını yazıyorum artık herkes amerikalı ya) alıksı bir ifade ile koşuşturup ne alsam allahım diye gezdiğiniz anları hatırlayın.... hatta reklamı da var ya "alsam alsam ne alsam" diye....... bir an durun aldığnız veya almayı düşündüğünüz şeye bir bakın acaba ihtiyacınız var mı? İyi düşünün ..... çok iyi.... birileri sizi güdüyor , alın diye gidip deli gibi alıyorsunuz bazen hiç mi hiç gerek olmadan, iyi düşünün....

Size fakir edebiyatı yapmıyorum sakın öyle anlamayın, ama iyi düşünün acaba ihtiyacınız var mı????

Şöyle hiç bir şey almadan, almayı bile düşünmeden geçirin yarını ve size dayatılan tüketme hırsına ve onu size dayatanlara nanik yapın. Ne kadar keyifli hissedeceksiniz kendinizi ne kadar hafif ve özgür zafer ile ellerinizi havaya kaldırın, aldıramadınız diye, kaldırın mağrurca güçlüce, birey olduğunuzun, koyun olmadığınızın tam farkında olarak. Kendinize güvenerek aslanlar gibi.. Bir deneyin ne olur, haydi yenilmeyin. Ucunda avrupa şampiyonasına katılmak yok ama, kendini güçlü, çoook güçlü hissetmek var. Garanti ediyorum.

Ve lütfen bugünün ne olduğunu herkese yayın.
Teşekkür ederim....

Not: bu günü bana hatırlatan Açık Radyo'ya özellikle Sevgili Ömer Madra ve Sevgili Avi Haligua ya çok teşekkür ederim, sağolun ve hep olun.....

Perşembe, Kasım 22, 2007

renk cümbüşü

Bu günkü menümüz, politika ve muhalefet değil, geçtiğimiz Hindistan gezimizde teleobjektifimize yakalanan bazı anlar, ben çok seviyorum, bakalım siz de sevecek misiniz ?
lütfen resimlere sanatsal yaklaşımlarla bakmayın, ben ne fotograf sanatçısıyım ne de öyle bir amacım var, aklıma gelen yerde basarım deklanşöre, üstelik bunlar dijital kamera ile çekilmiş resimler değil.......



beğendiyseniz, arkası yarın....

Çarşamba, Kasım 21, 2007

taşyapı kuleleri


Arkadaşlar boş yere karşı çıkalım falan demişim.....

Bir hafta öncesinde duvar çitleri sökülmekte olan yerin bir bölümüne temel atılmış, diğer vahşetin diğer kısımlarda çok derin oalcağını tahmin ettiğim temel çukuru kazılmakta bile, çığırmak boş, bir yeşillik, havaalma vahamız daha gitti. Geçmiş olsun, bunu başaranların umarım keyfi de cebi de dolmuştur.

Belediye Başkanı için daha önce huysuzlanmıştım, onları geri alıyorum, ciddi bir savaş verdiğini ben araştırarark buldum, ama maalesef herkes araştırmadığı için bilmeyecek, işin garibi bu sabah "burada ne oluyor" diye sorduğum semt sakinlerinin bir kısmının cevabının safça yüksekçe bir inşaat olsa olsa şu yandakile gibidir dedikleri oldu, bilginize sunayım yandaki dediklerinin biri 16 kat ve diğeri 18 kat ve gene her yerden görünürler.

Geçmiş olsun, gitti gider, tasası bize düşer.

Olsun, cebimiz para dolsun, gerisi hiç önemli değil. Neyse benim yapacak birşeyim yok. Bu kadar....
Yukarıda burj el arapvari iki iğrençlik abidesinin resimlerini görmektesiniz. Bu bölgenin hayatını ne şekilde etkileyeceğini asrtık siz düşünün.
Bu arada sabah dinlediğim bir haber programında, Suudi Arabistan elçisi günah çıkartıyordu efendim, bayraklarında kuran ayeti olduğu için yarıya inmezmiş bu nedenle 1o kasımda yarıya indirmemişler, efendim kral da Gül beyi havaalanında karşılamış ( yalaaaan), neden Atatürk'ü ziyaret etmediğinden bahis yok, ama diyor ki " göreceksiniz milyarlarca dolarlık yatırımlar yapacağııız, acaip paralar göndereceğizzz, zaten bu araplar bizim kara kaşımızı kara gözümüzü çok sever ondan yatırım yapacaklar. Yalaaaan, kimbilir bunlara hangi arazilerimiz, mallarımız mülkerlimiz vaat edildi yahu. Yatırım mı yooo koskoca bir yalan, buna iktisatta yatırım denmiyor.
Neyse hadi canınızı sıkmıyayım
İyi haftalar.

Pazartesi, Kasım 19, 2007

Göztepe Meteoroloji arsası

Heygidi heyy , çocukluğumun ve ilk gençliğimin, Meteoroloji top sahası, daha sonraların tamamı çevrilip meteoroloji olarak kullanılan, son kalmış yeşil alanlardan biri. Çocukluğumda merakla atılan meteoroloji balonlarının üssü.... sen de vahşi kapitalizmin adi pençelerine yenik düştün, hem de sırtımıza, böğrümüze hiç acımadan saplanmış bir pala gibi duracak, iki bina ile... hem de emsali olmayan haklar ile verilmiş izin ile hem de izni veren sosyal demokrat belediye ile.

Ailem 1870 ten beri burada oturur, son 50 yılında ben de dahilim, adresini doğduğundan beri değiştirmemiş biri olarak, çok iyi bilirim buraları, bilfiğim, an azında son 40 yıldır bir veya iki çıkmaz sokağı tamamlamanın dışında hiç bir yeni yol yapılmadığıdır. Yalnızca bizlerden istimlak edilen arsalarımızın yanındaki 3-5 metrele ile kaldırımların genişletildiğidir. şunu merak ederim, bu lanet olası 49 katlı dört binanın her katında kaç daire vardır.
toplam 200 kat en azında 4 daire olmalı bir katta, demek ki yaklaşık 800 daire bu gibi pahallı inşaatlarda daire başına en az 2 otomobil olsa yaklaşık 1600 yeni araç demek bizim mahalleye... Şu anda zaten gidiş geliş imkansız gibi. Onca milletin atık suyu ve kullanım suyu..... vaz geçtim tamamen kapanacak ufuk ve gökyüzü.... İçimden gelmiyor demek ama lanet olsun... Bu toprak bizim, kime nasıl satıyorsunuz be... Oldu olacak özgürlük parkını, göztepe parkını, okulları da satın, hatta bizleri de satın onu da yaparsınız şüphem yok.... Sat devletin malını ki, para olsun, böylece japon ev kadınları yüksek faizli devlet bonosu alsın, sen de faiz borçlarını bu sattıklarınla öde, borçlarına yetişeme, ana parayı düşünme, onu başka bir iktidar kriz yaşayarak öder, gene bizden çıkar, yağma hasanın böreği. ama kara göründü beyler... Sizi Allah bile kurtaramıyacak.

Sizi gidi açgözlüler, sizi Allah'a havale ediyorum o hakkınızdan gelir, zira bizde size verecek para yok. Resmen aciziz yahu aciz... Bir kişi de buna dur diyemedi, bir iki palavra dava açılmış bu kadar.

ayrıca değerli Dostlarım, Göztepe'ye cami konusunda cami konusunda o derece duyarlı olan semt sakinleri nerede, cami için vızır vızır vızırdadınız da şimdi neredesiniz. Ne oldu bir camiden tırsan kitleler, şu yapılacak olan bin defa beter, neredesiniz. Yoksunuz, demek derdiniz yalnızca cami ile, biliyorum ki aynı yere cami yapılacak olsa gene vırlardınız. Nerede sivil toplum örgütleri, nerede hızlı avıkatlar, neredesin emekli albayım... Tüüüh yazıklar olsun.

Konu ile ilgili haber şöyle: Belediyeye ait kadıköy gazetesinden... Birde başında Belediye başkanının ağlak sözleri var, gözlerim yaşardı, hadi canım artık inanmak yok sana bay başkan, zaten ne olduğunu son 29 ekim törenlerinde gördük, eskiden Göztepe ışıklarda konuşmalar yapar çatapat patlatırdın, hiç görünmedin bu sene oralarda utandın mı bizden. Biz seni biliriz mert bir adamdın be hey sen de mi tırstın bunlardan...bir daha ki seçimde AKEPE den aday olursun muhakkak ta seçilirsin.

Meteoroloji’nin arazisini kat karşılığı Taş Yapı aldı...
Göztepe'de bulunan Meteoroloji Bölge Müdürlüğü'nün yerine inşa edilecek lüks konut projesi için 23 Ağustos 2004’te açılan kat karşılığı ihaleyi kazanan Taşyapı, 200-300 metrekarelik 288 adet konut için yüzde 60 pay vermeyi taahhüt etti. Ayrıca firma, Kartal’da, Hazine'nin gösterdiği alana da Meteoroloji için ayrı bir Bölge Müdürlüğü binası inşa edecek. Meteoroloji arsası toplam 44 bin 738 metrekare, ancak bu arsanın 25 bin 400 metrekaresi yol, yeşil alan ve sosyal-kültürel tesise ayrıldı. Yani geriye inşaat yapmak için net 19 bin 338 metrekare arsa kalıyor. Fakat inşaat alanını, Kadıköy’deki 2,07’lik emsal değeriyle yani 19 bin 338 metrekareyi değil, 44 bin 738 metrekarelik brüt alanı çarparak hesapladılar. Oturma alanını ise kalan 19 bin 338 metrekare ile çarparak buldular. İnşaat alanı brüt alan üzerinden hesaplandığı için ortaya 156 metre yükseklikte binalar ve büyük bir inşaat alanı çıkıyor. Sonuçta 113 bin 644 metrekare konut alanı ve 35 bin 540 metrekare otopark alanıyla birlikte toplam 149 bin 788 metrekare, inşaat alanı belirlendi. İstanbul’un en yüksek kuleleri olan İş Bankası binaları bile Meteoroloji İstasyonu’nun arazisine Taş Yapı’nın yapacağı 49 katlı binaların yanında küçük kalacak. Arazinin çevresinde en yüksek binalar 12 katlı.

Artık bizim oralarda kuzeyden rüzgar esmeyecek, Özgürlük parkına güneş gelmeyecek hiç, arkada kalan binalar güzeş görmeyecek, lodosu hiç hissetmeyecekler. Martılar şaşıraak bizim oralarda, kuzeye bakıp yağmurun gelip gelmediğini öğrenemeyeceğiz biz, Gökyüzümüzü satın aldılar. Bizi sattılar, bizi sattılar....

Cuma, Kasım 16, 2007

Meydaaan !!!!

Bir şehri şehir yapan temel ögelerin başında meydanlar gelir. Paris'i, Londra'yı, Roma'yı ne bileyim, bırakın oraları, yanı başımızda, Bükreş'i, Sofya'yı, canım Selanik'i, Atina'yı meydansız düşünebilirmisiniz ?????....

Elbette meydan bir kültür işidir, imsanların toplandığı karşılaştığı yerlerdir. Sosyal alandır. Oysa bizde meydanlar sıklıkla, eski Roma, Bizans şehirlerinde görülür, muhakkak vardır o şehrin agorası. daha sonra Osmanlı zamanında nedense bayram meydanları, selamlık meydanları falan vardır ama gene de vardır. Genelde osmanlı döneminde meydan adı verilen bu toprak alanlar, erkeklerin gezindiği yerlerdir, arada peçeli kadınlar da gezinir, katibim durumları falan olur :).

Cumhuriyet döneminde ise sosyal devlet olmanın önemine binaen,meydanlara önem verilmiştir, İstanbul'da Taksim meydanı, Beyazıt meydanı, Aksaray meydanı, hatta Kadıköy meydancığı düzenlenmiş ve şehir hayatına girmiştir.

Daha sonra özellikle 70'li yılardan sonra meydan kültürümüz, geniş köyden şehre geliş ve o zamanın anarşi ortamında adeta istenmeyen yerler haline gelimiştir. Neredeyse yasaklı bölgeler haline getirilmiştir.

Her geçen gün meydanlarımız yokolmakta dahası var olanlar da birer zevksizlik abidesi haline getirilmektedir. Ne yazık, şehrin en önemli sosyal noktalarından biri böylece köreltilmiştir.

Bunun en zevksiz örneklerinden biri de Taksim meydanı yahu bir kere otobüs garımıdır, meydanmıdır belli değil, Ciddi bir otobüs terörü esmekte, kaldırımlar, belediyenin ve halk otobüsü tabir edilen ve şoförleri, kendilerinin hala minibüs kullandıklarını zannettiği tamamen başıboş oluşumun park ve işgal alanlarıdır. Zavallı cumhuriyet anıtı bir köşede "itilip bırakılmıştır" bir beton, asflat ve paket taş karışımı boşluk ve tam bir çirkinlik örneğidir.

Bir kenarda , yıkılsın mı yıkılmasınmı diye düşünülen AKM vardır, ben AKM'yi hep nostaljik bir hatıra ile severim ve yıkılmasını istemem, ama aslınmda yeri tamamen yalnıştır bu muhteşem meydanı dünyada eşi benzeri olmayan boğaz manzarasından berlin duvarı gibi ayırmıştır. (gene de yıkılmamalıdır tabi). Tatsız, zevksiz bir boşluk arada ne idüğü belirsiz çoğu cam duvarlı metro inişleri ( çoğu plastik şeritlerle kapalı) her zaman bir inşaat hali ile bitmeyen bir şantiye, hep değiştirilecek gibi eğreti bir hal, yahu meydanlar, şehrin hafızasıdır. Orası herkezin bildiği bir yerdir ve de insan orada evinde gibidir, Ama anlaşılan bizden istenen böyle şehir hafızası yaratmamamız böylece her an rant temin edilmesidir. Belediyelerin iyi yaptığı şeyleri parti farkı gözetmeksizin beğeniriz, neticede bize hizmettir ama meydanlarımız hele Taksim meydanı bir hezimet.

Perşembe, Kasım 15, 2007

Keyifli bir yemek .......



Sevgili Çinçun geldi dün bize, alış verişini yapmış, dağıldı mutfağa, yemek pişirdi, içine sevgisini kattı.
Deniz'de geldi genç ve temiz enerjisi ile, yemek (paella) şahaneydi, sohbet keyifliydi, zaman nasıl da geçti bilemedik.

Teşekkürler Çincunumuz .... Hep mutlu ol ve öyle kal..

Çarşamba, Kasım 14, 2007

günler....



Tabii memleketimizdeki olumsuzluklara rağmen, hayat sürüyor, mümkün olduğunca keyif almaya çalışarak,

VAPIANO.....

seviyoruz burayı, genelde herşey iyi ama özellikle tavsiye bir menü :
Dört peynirli pizza ( hiiiiç et yok)
Hardal-roka soslu, yeşillikler dolu bir salata
Merlot şarap.


Haaaa iki kişiyseniz, bunlardan birer porsiyon isteyin zira iki kişiye gayet kafi geliyor...


SABAH YÜRÜYÜŞLERİ .....




Böyle bir karar aldık, sevgili ile, ne de iyi ettik artık erkenden kalkıyoruz, fırlıyoruz dışarı, bazen yağmur altında bazen bugünkü gibi pırıl pırıl hava ile yürüyoruz, güzel şehrimin, güzel kadıköyün kıyısında, her ne kadar, sahilin tabii dokusu değiştirilmiş olsa da güzel bir eserdir bu sahil yolu ve yürüyüş alanları. Bu bakımdan Badrettin Dalan'ı sevgi ile anmak lazım. Ayrıca şu andaki Büyükşehir Belediyesi, mükemmel bir iş çıkartarak, bu sahili güzelleştirdi yaz-kış keyifle istifade edilecek hale getirdi. Teşekkür etmek lazım. İşte yürüyüşü devam ettirirken bir yandan da buralara konulmış olan spor gereçlerinden de faydalanıyoruz. Arada ayakta yoga asanalarımızı da uyguluyoruz. Daha sonrasında kah cadde üzerinde bir kahve, ya da bir simiti paylaşarak eve dönüş. Bolca su, tertemiz hava İnsan kendişni daha da sağlıklı hissediyor, biraz uykudan feragat te olsa çok keyifli...

Sokaklar ...... çok severiz yahu....

Salı, Kasım 13, 2007

Misafir

10 kasım gününü milletçe, büyük bir özlemle Ata'mızı anarak geçirdik, O güne herkez çok önem verdi. Belli mihraklar hariç elbette.

Biliyor musunuz ? O gün, bizim eski bir eyaletimizdeki bir kabilenin şimdiki reisi geldi Yurdumuz'a. İngilizlerle ortaklaşarak Osmanlı subaylarını bıçaklayan, daha sonra petrolün yürü ya kulum demesi ile palazlanan bir kabilenin reisi, artık ona kral diyorlar. O gün geldi bilerek seçerek O gün, O gün ki biz O Gün'ü çocuklarımıza isim olarak vermişiz, öyle bir gün.
O gün bu kişi, bizim büyük Atatürk'ümüzü ziyatet etmedi, hem de o gün.........

Kral'ı Atatürk'ün koltuğunda şimdi otuıran kişi hiç görülmemiş bir protokol hareketi ile havaalanında uçaktan karşıladı ayağına gidip. Sonra Bu kralı, geldiği için barları alçıpan ile örülmüş otelinde ziyarete gitti Reisicumhur ve Başvekil. Ortada kral, ortada keilme-i tevdihli yeşil bayrak bir yanında bizimkilerden biri öbür yanında diğeri, Ortada ne Atatürk resmi var haa bir de kenarda kalmış bir Türk Bayrağı.

Acaba bu kral İngiltere'ye gittiğinde Kraliçe, uçaktamı karşılıyor yada Almanya'ya gittiğinde cumhurbaşkanı.Mümkün mü???????

Bu hareket Türk Vatandaşı olarak bana yapılmış büyük bir hakarettir, yazıklar olsun. Zannederim ölüm günün de büyük Atatürk'ün kemikleri sızlamıştır.

Cumartesi, Kasım 10, 2007

10 kasım


Büyük Öğretmen'im, fizik alemden, ışık aleme geçişinin bir yıldönümü daha, seni, minnetle, sevgiyle, saygıyla, anıyor ve her geçen gün daha çok özlüyoruz

Cuma, Kasım 09, 2007

Bağdat Cad.

Dün güzel bir yağmur vardı, akşam dışarılara çıkmayı severiz ya, dedik ki, şöyle bir çıkalım, hem yağmurda yürüyelim, hem de bir yerde oturalım bir kadeh bişey içelim sohbet edelim dedik.

Fikir şahane, zaten evde oturup kokuşmayı sevmiyoruz, zaten cadde pek sevdiğimiz bir yer...
Giyinip çıktık yağmurun altına keyifle yürüdük, ve bu arada gayet iyi bildiğimiz caddede şöyle oturacak bir yer aradık.

Evet bol miktarde kahveci dükkanı var, gene bolca muhallebici, tostçu, hamburgerci, pizzacı, restoran, ( artık eskisi gibi kebapçı kalmadı), tavukçu. her şey var da, şöyle kafayı dinleyebilecek, müziği deli gib bağırmayan, sakince barına oturup iki kadeh şarap içecek hiç biyer yok. Yok ya... Kirpi diye bir yer açılmış bir apartmanın arkasında, oraya seğirttik, kapıdan girerken görünecek bi yerde süs için konulmuş iki acaip içki şişesi, altında ise, ( vallahi yalan değil) eski iş hanlarında çay ocaklarındaki gibi bir ocak ve üzerinde de çaydanlık duruyordu, yahu girişte daha, kapıdan baktık zaten müzik de sonuna kadar açık zuppada zuppada çalıyordu. Yani konuşmak mümkün değil komik bi hal.

Bulamadık neticeten öyle sakince oturacak bir yer amaaaaan ne tasa yürüdük deli gibi yağan yağmurun altına I' singing in the rain timsali. uzun uzun canım sevgili ile.

Perşembe, Kasım 08, 2007

bir ve iki numaralı Lady'lerimiz.



Benden duymuş olmayın ama, iki numara, bir numarayı çok kıskanıyormuş hatta görüşmüyormuş bile deniyor, e tabi ya sen o kadar uğraş uğraş sonra, bi Kayseri'li arkadan gelip öne geçsin hemde önümüzdeki 7 veya 5+5 sene, aman yahu olacak şey mi ?
Bak şimdi, iki numaraya sıra gelene kadar gün olur devran değişirse, allah muhafaza, laikler falan iktidar olursa ya bi daha sıra gelmezse breh breh breh, e kim olsa bozulur.


Ha bu arada gazeteden iki fotograf çektim Hürriyet gazetesinde biri birinci diğeri ikinci sayfadaydı, birinci birinci, ikinci ise ikici sayfadaydı, ha yanlarındaki medeni hanımlar kim mi, biri Suriye'nin diğeri Azebaycan'ın, başkan ve başbakan hanımları.

Yahu erkek halimle bana battı bir de hanımlar siz bakın, Sayın First Lady'mizin kıyafetine, ben bişey söylemiyeyim, derdim bu defa sıkmabaş falan da değil, Türkiye'nin temsil edilmesi. Acaba yanılıyormuyum, bari sizkler birşey deyin de yanlışımı düzelteyim . Zannederim bu hanımefendi pembe köşkü de döşeyecekmiş. Üstelik rakkam da 30 milyon New Turkish Lira ( hamdolsun artık onuda ingilizce söylüyorum, hamdolsun, amerika izin veriyorda internetimiz falan bile var, hamdolsun, hamdolsun.)

Salı, Kasım 06, 2007

Bir mükemmel insan,

Yoga aşramının yanında kapı komşumuz bir, sevgili dostum, mükemmel insandan bahsetmek istiyorum. Aslında kendi konusunda Türkiye'nin tanıdığı biri. Dr Arı Balcı. Kendisini sevgiye, muhabbete, saygıya, sağlığa adamış bir gönül ve bilim adamı.

Konvasiyonel tıp bakımından kendisi nörologdur, ancak uzun yıllar önca akupunktura merak salmış, bu konuda eğitimler almış geliştirmiş ve bir, üstad olmuştur.
doktorumuz gerçekte, sevginin üstadıdır, her şeye önce tertemiz sevgisi ile başlar, onun karşısında kendinizi asla "müşteri" hissetmezsiniz.


Sizi dinler ve sonra muhteşem analizler yapar, neticesinde, yaşayan bir tedavi uygular. Tedavi yöntemleri her ne kadar geleneksel tarzda ise de o bunun içine bilimi, fenni, tam anmalıyla uygular.

Hemen hissedersiniz ve kendinizi babaya teslim eder gibi bırakırsınız, o sizi hamur gibi işler ve olabilecek maksimum faydayı verir. Sizi asla gereksiz yere çağırmaz, bilirsiniz ki gerek var ise oraya gdiyor ve muhakkak hemen faydasını da görüyorsunuzdur.

Muayenehanesi, Türkiye'nin her yerinden gelen insanlar ile doludur, herkese asla fark gözetmeksizin hizmet eder, ettiği hizmetti ve kendini asla yüceltmez o derece mütevazıdır. Her zaman ben birşey yapmıyorum siz kendiniz yapıyorsunuz der.

Ud çalar, muayenehanenin bir köşesinde kendini medite ettiği udu ve notaları durur. Sevgi ve paylaşım insanıdır, herşeyi ğaylaşır, bedenini bile hiç düşünmeden paylaşarak, böbreğini, hiç kıymeti eşine vermiş ve " 3o küsur yıl önce ben ona kalbimi verdim, böbrek nedir ki"

Bir derdiniz olduğunda hiç çekinmeden gidebilirsiniz.

Pazartesi, Kasım 05, 2007

Bin teşekkür sevgili

Merhaba,

Muhteşem bir haftasonu yaşadık, çok şükür. Sevgilim doğum günümü gene mest olunası bir festivale dönüştürdü. Sürpriz hediyelerden biri olan Sumahan konaklaması vardı. Muhteşem bir yer, canım İstanbul, canım boğaz ve benim bunları ne kadar sevdiğimi bilen sevgili, dışarıda yemek yeme keyfimize keyif katmak için, uzuuun bir program yaparak, Sumahan'da yer ayırtmış.
Muhteşem bir yer, resimlerde görebiliyorsunuz belki ama imkan olup içinde yaşamak lazım. Gerçekten çok başarılı bir mekan, öncelikle otelin hiç bir yerinde Amerikanize/Arap debdebeler, gereksiz süsler, ya da şiş kebap-rakı sentezi yok. Odalar aslında oldukça minimalist ve modern döşenmiş, şömineniz de var üstelik. Standart odaların banyo dahil her yerinden denizi görmeniz mümkün, zaten deniz bir kaç metre uzağınızda. Sükunet tam, hiç bir rahatsızlık verici ses seda yok.

Aslında içeri giriyor be hiç çıkmak istemiyorsunuz. Keyifle manzaraya doyamayarak konaklıyorsunuz. Söminenizi yakıyorlar, daha sonra size odunlarınız veriyorlar, keyifle devam ediyorsunuz. Odaya yemek servisi, oldukça sade ama güzel, otelin lobi ve oturma mekanları, sade ve çok huzurlu her yerde manzara ön planda. Kahvaltı ise gene o keyifsiz açık büfe değil, önünüz getiriyorlar, ayrıca, sınırsızca fırınlanmış simit ve kaşar getiriyorlar.
ortalıkta bir sürü personel yok, hepsi güleryüzlü ve keyifli.

Muhteşem bir keyif yaşadık, inanın ayrılmak istemedik, içimiz sevgi ve huzurla doldu. (Maşallah tık tık tık.....)
Canım sevgili, daha bitmeyen bu muhteşem sürprizlerin, bana verdiğin o muhteşem değer ve sevgilim olduğun için binlerce şükür. Sana ne kadar teşekkür etsem yeterli olmaz. Her zaman sevgi ve gülerek içinin tertemizliğini yansıtan güzel gözlerin, sevgiyi en iyi şekilde hissettiren tavrın ve sözlerin için tüm kalbim ve sevgimle bin teşekkür. İyi ki varsın, hep yanımda ol... Sağlıkla ve mutlulukla daha çok yıllar. Eeeeeee sırada senin doğum günün var, şimdiden beni bir düşünce aldı ama keyif düşüncesi. Herşeyin en iyisine layıksın.

Tabi bu kadar da değil daha sonrasında, bir mini parti verdik, sevgilim, kızlarım, okay ve oktay ve de barton fink vardı. Azıp kudurduk sabaha kadar güle oynaya vakit geçirdik, güzel sohbetler, müzikler, hatta danslar yaptık yiyecekleri silip süpürdük. Sabah ise nispeten yorgun ama hala keyifliydik. Sağolun hepiniz...

Sağol can sevgili Sağol.....

Hepiniz sevgiyle kalın...

Perşembe, Kasım 01, 2007

Gene Metin Zakoğlu

Dostlar,

Dün gene Metin Zakoğlu Tiyatrosu'nun, Erenköy'de bir apartmanın arka bahçesindeki bir müştemilattan ibaret olan, içinden ağaç geçen, ufakça bir ev salonu büyüklüğündeki, Kulis Sanatevi'ndeydik sevgili ile. Evimize de yakın olan bu keyifli mekana, sanki bir dostu ziyarete gider gibi gidiyoruz. Keyifle evde oturur gibi ağırlanıyor, şarabımızı içerken, muzip Metin Zakoğlu ve diğer arkadaşlarının keyifli oyunlarını, stand upları seyrediyor, zevkle doluyoruz.


Gitmemiş olan herkese tavsiye ederim, unutmayın Metin Zakoğlu, "bir delinin hatıra defteri" isimli oyunu Genco Erkal'ın teslim ettiği bir genç sanatçı. Orada sanat için Don Kişot'luk yapıyor. Bence muhakkak destek olalıyız bu sanat emekçisine.

Bu gibi mekanlar, aynı zamanda hicvin, dolayısı ile demokratik muhalefetin de vücut bulduğu yerlerdir. Oyunlar, genelde komedi ve hiciv içeriyor, orada karşınızda kendinizi bulduğunuz oyunları görüyorsunuz. Zorlamasız, abartısız her oyunda yeni şeyler katılmış interaktif oyunlar izliyorsunuz bazen oyunun içine katılmış buluyorsunuz kendinizi.
Biz çok seviyoruz hepinize de tavsiye ederiz.

Detaylar için adres www.metinzakoglu.com


Cuma, Ekim 26, 2007

Supertramp


Dün Roger Hodgson konserine gittik. Sevgili benim doğum günümü en az bir haftalık programlarla kutlar, şu bendeki şansa bakın ( lütfen maşallah diyip tahtalara vurun)...Kutlamalar bu defa konser ile başladı Sağol sevgili.

Konserde baktım da, benim yaş grubum gelmiş, hani o 70'lerin ortalarında genç olup ta Supertramp' dinleyenler ekibi eh hala yakışıklıyız ( yalan), saçlarda hafif bir kırlaşmalar ( yalan beyazlaşme ve kelleşmeler), biraz kiloluluk ( yalaaaan herkez beline sarıp durmuş yağları ) ama heyecan aynı, müzik sevgisi aynı, coşku aynı. Elbette gençler de katılmıştı. Bir kısım arkada duran izleyici herhalde normal hayatta hiç hiç muhabbet etmediklerinden olsa bayağı derin sohbet ettiler sanki partiye gelmişler de, teypte müzik çalıyor. Ne güzeldi .

Supertramp'in elemanı Roger hala aynı sesiyle gencecik gibi. tekbaşına tüm sahnede, kah iki adet gitarıyla, kah klavyesi ile, kah piyanosu ile. İnanılmaz bir performans gösterdi. Aslında bol davullu zıplamalar bekleyenler biraz daraldı ama, Roger ve arada bir sahnede beliri p inanılmaz performanslar gösteren, nefesli saz ve piyano ve klavye çalan diğer müzisyen Aron ile muhteşemdi.

Dedi ki, biliyorum, milletiniz bir zor zaman geçiriyor, böyle zamanlar olur, hadi biz müziğin birleştirici sevgisi ile bir olalım ve sevgimizi tüm memlekete yayalım. Tertemiz sesi ile bizi büyüledi, Geçmişi getirdi, yenileri söyledi. Muhteşemdi. düşündüm, 1975 te arabada oturup, Supertramp'ı dinlerken, 30 küsur yıl sonra, sevgili ile dinlemeye gideceğim hiç aklıma gelir miydi?.... Aslında Roger'de böyle hissediyormuş, dediki "benim için, bir hayalin gerçekleşmesi bu her zaman İstanbul'a gitsem derdim, bu benim ilk gelişim, ama o sıcak havayı hemen hissettim" Ne büyük keyif aldım, bin kere sağol sevgili sağol varol hiç eksik olma, hep ol.

Konserde resimler de çektim yakında koyarım.

Çok keyif aldım. Çok. ÇOOOOK.

Perşembe, Ekim 25, 2007

29 ekim

Arkadaşlar,

Memleketimizde Cumhuriyet'in ilanı, sanıldığı kadar kolay olmamıştır. Pek çok badireler atlatılmış ve sonucunda başarılmıştır. Cumhuriyetin ilanında Atatürk'ün, büyük dehası gene önemli rol oynamıştır.

Cumhuriyet'in ilanı öncesinde yaşananlar ve nasıl ilan edildiği hakkında en güzel bilgiyi gene "nutuk"ta bulmak mümkündür. Lütfen merak edin ve internetteki sayfalardan "Nutuk"a girerek okuyun.

İşte bu son derece muhim olayın 84. yılını yakında idrak edeceğiz. Çok önemli bir gündür. Lütfen boş geçmeyelim ve kutlamalara katılalım. Bizler için en önemli gündür. Unutulmamalı, unutturulmamalıdır. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyet'imiz çok değerlidir. Onu en büyük coşkularla, neş'e ile doyasıya kutlamalıyız.

Bu bakımdan Kadiköy Belediye Başkanlığı'na teşekkür etmek isterim, muhteşem güzel Atatürk, posterleri bastırmışlar, tüm caddedeki dükkanların camlarına yapıştırılmak üzere dağıttılar. Ben de aradan istifade ile iki adet aldım. Biri Aşram'a diğeri eve...

Bu vesile ile erken de olsa, büyük Atatürk'ün belki de en güzel hediyesi olan Cumhuriyeti ve onun kabul edildiği bu müstesna günün 84. yılını kutlarım

Çarşamba, Ekim 24, 2007

Dün .....

Dün şehitlerimizi memleket toprağının bağrına bastık. Allah gani gani rahmet eylesin. Genceciktiler, binbir umutları vardı, anaları, babaları, yarları, daha çok görecek günleri vardı. Adi bir oyunun maşaları onları bu yaşamdan hoyratça koratıp attı... Ne kadar üzülsek azdır. Ne desek boşunadır. Hiç bir nutuk, hiç bir "kanı yerde kalmaz" lafı onları ne geri getirebilir ve ne de ailelerinin içine düşen ateşi söndürebilir. Bir tek şey bence hala vardır ve çok önemlidir ( ki bu da yok edilmeye çalışılmaktadır) "memleket için şehit düştü "
evet... hala daha bu milletin anası bunu der ve bağrına taş basar.

Oysa oyun çok adidir, emperyalizmin değişmez böl, parçala, yönet kuralı, yaklaşık iki yüz yıldır bu coğrafyadan iştahı kabaranlarca uygulanan bir plandır. Bu plan, Balkanlar'da, Arap yarım adasında, Ortadoğu'da önümüze gelmiştir. Anadolu bile o kahrolası haritalarında bölünmüştür. Amaç zayıf ve bağımlı küçük şımarık arsızlar yaratıp, onları kullanmaktır. Buna büyük Atatürk önderliğinde, kararla, azimle, şevkle başa çıktık. Yurdumuzun sınırlarını koruduk, kimseye boyun eğmedik. Dim dik durduk buralarda.

Memleketin sınırı kana bulanmış, 11 Cumhurreisi, özel uçakla Kayseri'ye gidip oy vermekte, Başvekil İstanbul'da oy vermede, kimseler yok ortalıkta saatlerce. Saatlerce üzüntü ve çaresizlikle TV'lere bakıyoruz Ey miletim ben buradayım heyecanlanma, şimdi hadlerini bildireceğim "diyen bir "baş yok" saatlerce, oy sanığı başında iki demeç. Yazıklar olsun.

Bıktım artık bu "dur bi başkan buşla görişeyim de" laflarından. Bu yazdığım muhalefet değil. Bu milletin bir ferdi olarak haykırışımdır. Derdim, gidelim savaş yapalım da değildir, bunu ne zor birşey olduğunu bilmeyecek kadar da cahil değilim. Ama sırasında zavallı bir çiftçiye, bir emekliye, sana, bana yapılan kasımpaşa ağzının, yürüyüşünün, dünyaya karşı yapılmasını istiyorum budur... Etmeyin ne olur muhteremler. Bir bakış, bir duruş, bir tavır, bir söz bile dünyayı titretmeye yeter, şunlara ezik kalmayalım lütfen, rica ederim.

Duydum ki RTÜK, TV'lere yayın yasağı getirmiş, hele bu daha da vahim bir durum, sansür baskının temelidir, haber alma özgürlüğünün, durumu yorumlamanın kısıtlanması, ancak dikta rejimlerinde olur. Vah ki ne vah. Üstelik daha da fena zira içimizdeki ateş daha da büyüyor. Unutmayın, sansür olunca herşey el altından yayılır, Bu defa işin içine yalanlar, şehir efsaneleri falan da girer. İnşallah ne yaptıklarını biliyorlardır.

Salı, Ekim 23, 2007

Referandum hakkında son yazı

Elbette, hiç de şaşırmayacağımız şekilde referandum da "evet" oyu çıktı, analizi iyi yapmak gereklidir, elbette bunu yapacaklar da yapar. Ben oralarda değilim, birincisi referandumu akp'liler bir güç sınavı olarak gördüler, burada ne için referanduma gittikleri ve neyi oyladıkları önemli değildi. Yalnızca partilerinin "evet deyin" dediği için hiç düşünmeden uyguladılar. Diğer kısım ise saf demokrattılar ve halk seçsin diyerek tertemizce evet oyu verdiler. Bir kısım ise hiç bir şeyden haberdar olmayarak " aman iyi bişeydir ben evet diyim de " dedi. Zaten pek çok insan için 20 YTL ceza da ürkütücü bir ceza, düşünsenize adamın maaşı ( ekonomi falan çok iyi ya) 250 YTL e bunu 20 YTL'sini ceza ver, tam bir felaket.

Tam karşıtı için de aynı şeyler geçerli, demek ki referandum falan hikaye. Her neyse, zaten memleketimizin üzerine kara bulut gibi çökmüş bir gündü, unutulası değil. gene bir "kanlı pazar" idi vatan evlatları, dışarıdan güdümlü üç buçuk baldırı çıplak şımarık hainin pususuna düştü, katledildi. Bu dış güç maşası olma durumunun yakın tarihimizde çok örnekleri var, hiç değişmiyor bu memleketin üzerindeki oyunlar, ilerideki yazılarda yazacağım.

Referandumda şehir bazında hayır oyu verenler de oldu, bu şehirlerin konumuna ve de tahsil durumlarına bakın.

Net olarak hayır oyu veren şehirler:
Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Aydın, Muğla, Tunceli. Bu şehirlerde, hayır oyları %70 cıvarında, izmirde ise yarı yarıya ve ufak bir farkla evet çıkmış. İstanbul 'da katılım %55 dolayısı ile evet çıkması önemli değil, evet çıktı ise de kimlerin verdiği ortada.

Hükümetin yerinde ben olsam bu referandumun sonuçlarına sevineceğime üzülürdüm ne yaptımda okumuş insan oranı yüksek ve medeni yaşama daha yakın merkezlerde çuvalladım diye. Dostlar, referandumlar, kültür seviyesi çok yüksek memleketlerde, tarafsızca karar verme yetisi olan insanlarca kullanılır belki, ama bizimki gibi kuzu milletlerde durum ortada.

Referandum ve beticesi hayırlı olsun, e heralde artık 11. reisicumhur istifa eder ve halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı oluşmasına izin verir. Korkmasın yahu nasıl olsa gene onu seçerler, ama şeyyy eee oy vermeyen %30 ve hayır diyen %30 var eyvah ya başına bi haller gelirse vay ki ne vay. Allah kimseyi bu durumda bırakmasın yahu ne fena.

Ha bu arada, Anayasa Mahkemesi başkanı da seçildi, çok şükür onun da eşide sıkmabaşlı. Bu seçilen kardeşimiz, refah ve fazilet partilerinin kapatılma davalarında cansiperane çıkışlar yapmıştı. 367 konusunda da olumsuz oyun sahibiydi. Bir kale daha teslim alındı çok şükür çok şükür... Ohh Oh yurdum, protokolü tamamen sıkmabaşa büründü, veleddalin amin.

Cumartesi, Ekim 20, 2007

Gene referandum yazısı

Aslında bugün birşey yazmayacaktım, ama bazı oluşumlar beni gene yazı yazmaya itti. Demokrasilerde kişisel tavırların gösterilmesi gerek fikirlerin yazılı veya sözlü olarak beyanı ve gerekse de sandıkta tecelli eder. Sandık seçiminizi yapmış olduğunuz yerdir. Sandığa gitmek veya gitmemek te demokratik tavrınızın beyan edildiği noktadır.

Anayasamıza göre yurttaşlık görevlerinden biri de seçim hakkını kullanmaktır. Bunu daha da sağlamlaştırmak içim sandığa gitme zorunlu tutulmuş ve bu zorunluluk, gidilmemesi halinde para cezasına çarptırılmak müeyyidesi ile daha da sabitleştirilmiştir.

Mesela geçtiğimiz seçimlere gitmediyseniz cezanız 7,5 YTL idi. Maliye 8 YTL nin altındaki cezaları takip etmiyor. Yani geçen seçime gitmediyseniz birşey yok.. Ama dün yangından mal kaçırır gibi ani bir haber,

YSK buyurmuş :
- referanduma gitmeyenlerin cezası 17.5 lira ...
- neden ?...
- öyle işte katsayı değişti.
- Yapma yahu bunu neden böyle iki gün kala belirlediniz ?
- biz belirleriz.
- peki !

Bugün gazetede okuduğum pek çok yazı içinde bir yazının son paragrafını belki siz de paylaşmak istersiniz diye buraya alıntı yapayım dedim.

Bu günkü Cumhuriyet Gazetesi'nde Sn Mustafa Balbay'ın yazısının son paragrafı bu. burası özel bir blog ve bu bölümü aldığım için de Sn Balbay ve Cumhuriyet Gazetesi'nin hoşgörüyle karşılayacağını umarım.

.................
.................

Yarın referandum var.
Ben yurttaş olarak böyle bir oyunda yokum.
Bir başka anlatımla akp nin yaptığı ip oyununa benziyor. İp oyununda birbirine yakın güçteki iki taraf, ortadaki çizginin biraz gerisinden ipi çekmeye başlar. Karşısındaki grubu çizginin içine çeken kazanır.
Akp kendi tarafındaki ipi direğe bağlamış. Çekiyor gibi yapıyor... Karşısında cılız da olsa bir grubun olmasını ve ipi çekmesini istiyor.
Eğer sandığa gidiş %50 cıvarında kalırsa, akp nin karşısındakiler ipi bırakmış olur. akp de çekiyor gibi yaparken, oturma organlarının üzerine çökmüş olur.
Referandumu iplememek ciddi bir karardır!

Referanduma gitme gitmemeniz evet veya hayır verme kararınız hayırlı olsun, iyi hafta sonlları..

Cuma, Ekim 19, 2007

anayasa ve referandum kültürü

Muhterem başvekil, geçenlerde buyurdu ki, artık milletimiz referandum kültürüne alışsın. Muhterem. millet neye alışacağına şaşırdı yahu.
Siyasal Bilimler mezunuyum, üstelik te şu anda YÖK başkanı olanPro.f Dr. Erdoğan Teziç, bizim anayasa hukuku hocamızdı, ilk kitaplarımızdan biri Prof. Dr. Mümtaz Soysal hocamızın 100 soruda anayasa adlı eseriydi. İyi bir eğitim aldık, politize idi ama okuduk, bitirdik yaklaşık 30 yıl önce ama hala aklımızda bir çok bilgi vardır.

Unutulmamalı ki Referandum sistemi, siyasi bakımdan "doğrudan yönetim" sistemidir, oysa ki TC'nin anayasal yapısı ise "dolaylı" yönetim ve parlamanter sisteme göre yapılmış, fiilen de bu şekilde yönetilegelmektedir.

Eski Yunan'da şehir devletleri ( siteler) halkın doğrudan yönetimi ile yönetilmiştir. Hala daha minicik İsviçre'nin bazı kantonlarında doğrudan yönetim belediyeler bazında süregelmektedir. Burada da otobüs şuradan geçsin mi, sokak buradan dönsünmü gibi yerel olaylar için yapılır referandumlar.

Referandum muhterem'im dediği şekilde uygulanmaya başlanır ise halk kendini doğrudan yöneteceğinden bu durumda parlamentoya gerek kalmaz !!! yani sistem tümünden değişir ki bunu çok büyük mahzurları vardır.

Bu sebeple çocuk oyuncağı gibi referandumlarla yönetim olmaz. Üstelik "kızdım size alın bakalım referandum" hiç olmaz, iktidar olmak intikam alma yeri değildir. Olmamalıdır, zira unutulmamalıdır ki iktidar bir gün muhalafete düşer ve yeni iktidar da devri sabık yapabilir. Büylece iş tamamen arap saçına döner. Diğer yandan referandum %51 lik bir çoğunluk ile sonuş vereceğinden bu gibi durumlarda daha düşük değerdeki bir oranla ( her zaman %47 olmaz) gelen bir hükümet aciz durıjmda kalabilir.

Kaldı ki yapılacak olan bu referandum'un, gereği de kalmamıştır. Yarın öbürgün bu referandum da evet oyu çıkarsa bir cumhur başkanı be halktan %51 aldım sizin oranınız daha düşük diye kendini hükümetlerden üstün görebilir. Bu durumda iş diktaya kadar gidebilir. Ama bizimkilerin bunlar hhiç umurunda değil elbette ki etraflarında bunları kendilerine söyleyenler vardır . Ama hep sinirlilik hep asabi haller içindeki ekip bunları dinlemez bile.

Hadi bakalım gidin veya gitmeyin, evet veya hayır verin. Karar sizin kolay gelsin.

Perşembe, Ekim 18, 2007

Bir bilmecem var çocuklaaar, haydi sor sor!!

Çayda kahvaltıda yeniiir
acaba nedir nedir...
.........................
.......................
........................

Bilmece şu,

Bir Ortadoğu Arap ülkesi varmış, halkı tabii ki büyük çoğunluğu Müslüman, bir de Avrupa! ülkesi varmış onunda halkının büyük çoğunluğu Müslüman, Arap ülkesinin başkanı, diğerinin reisicumhurunu ziyarete gitmiş. Aşağıdaki resimlerdeki hangi çift o arap ülkesinden gelmiş ? .............


Bilmecenin hediyesi "Eti Bisküvisi"!!!! ufak ama ilk doğru bilene muhakkak verilecektir...

..... Bisküvi denince aklaaaa
her an onun adı gelir...
Eti .... Eti ..... Eti.

Hadi derin derin düşünün ve de kalın sağlıcakla.. Tabi kalabilirseniz.

Salı, Ekim 16, 2007

Gene "Nutuk",

Dostlarım,

Geçen gün, Sevgili ile kitapçıdaydık, pek severim kitapçıları, hepsini almak isterim ne de güzeldir binbir bilgi, binbir felsefe. Benim birden aklıma Büyük Atatürk' ün "Nutuk"unu almak geldi, yıllar önce üç cilt olarak almıştım, fakat taşınmalar sırasında pekçok şeyle birlikte biryerlere koydum ve de uzundur bulamıyordum.

Hemen gözümüzün önünde birkaç alternatif duruyordu, tek cilt olanını seçtim sevgili de bana aldı. yıllarca okuduğum bu temel esere yeniden kavuşmuştum. Hemen ofiste yanıbaşıma koydum. Derhal de başlayıp hemen size oradan da notlar çıkartmaya ve de yazmaya başladım.

Bugün ise Cumhuriyet gazetesinde okuduğum bir haber beni keyiflendirdi. Atatürk, Nutuk'u CHP'nin 2. Büyük Kongresi'nde 15 ekim 1927 de okumaya başlamış. Ben de 12 ekimde 2007 de tekrar almışım. Herşey ne güzel oturdu.

Gene gazeteden okuduğum bilgilere göre, Gazi'nin bu sunumu 36 saat 33 dakika sürmüş.toplam beş günde tamamlanmıştır. Okunması sırasında, tüm dünyanın kulağı buralardaymış, özellikle o Kurtuluş Savaşı'mız ile yendiğimiz, işgal devletlerinin alçileri her geçen gün acaba yarın ne diyecek diye bekleşir olmuşlar.

Atatürk, Nutuk'u eski Çankaya köşkünde yazmış. Zamanın Çankaya Köşkü dediğimiz ise, basit bir "bağevi". Eski bir ev üç oda bir salondan ibaret, damı akıyor, akan yerlere leğenler konuyor ve Büyük Önder, akmayan yerde yazıyor yazılarını. O insan ki istese tüm dünya emrine amade o sıralarda, ama kimseye el açmıyor. O insan ki, istese ve dese ki "padişah olacağım" kimse ses çıkaramıyacak. Oysa o, halkının emrinde bir lider olarak, 1919-1927 arası yaptığı savaşımın adeta hesabını verirken, ileride olabilecekleri öngörüyor ve dersler veriyor. Üç buçuk Galata bankerinden aldığı borçlarla saraylar yaptıran son dönem osmanlı padişahlarının halini düşününüz.

Dostlar, devlet ikbali ile kişisel ve ailesel güç elde edilmez. Maalesef bu tip devlet adamlarının şimdilik sonuncusu 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer idi, devletin en üst görevini sürdürdüğü sırada evladını evlendirdi, o gün Köşk'te hiç debdebesi olmayan bir tören düzenlendi, takı törenleri vesaire yapılmadı. O güne ait tüm masraflar, mesaiye kalan memurların fazla mesaisinden, Köşk'te o gün için harcanan elektriğin parasına kadar, bizzat Sayın Sezer tarafından ödendi. Bir de son günlerde yaşananlara bakınız. 30 evladımız ölmüş, ortada davulzurna düğün, takıların yarısı şehitlere bağışlanacakmış. Kimbilir belki ben yalnış düşünüyorum. Her neyse, herkez evladının mürüvvetini görmek ister ama. Devletin başındakilere özellikle sadelik ve alçak gönüllülük yakışır diye düşünüyorum.

Herneyse dönelim Nutuk'a, bu tarihi belgeyi yazdırırken Atatürk neredeyse hiç uyumamış, yalnızca notları tutanlar arada nöbetleşerek devam etmişler, büyük heyecanla. Atatürk bu dönemde, bir de kalp spazmı geçirmiş ama hemen devam etmiş çalışmalarına.

Nutuk, bence devlet tarfından, okul açılışlarında öğrencilere bedava dağıtılmalı, heyhat nerede ? üstelik belki Nutuk'tan haberi olan gençlik bile bırakılmamaya çalışılıyor. Son derece somut, net, ispat edilmiş bir geçmişi ders almak varken, nasıl soyut olgularla uğraştırılıyor. Yazık!..

Nutuk, ya da Söylev ile ilgili bir yazı dizisini Yrd.Doç.Dr Orhan Çekiç, Cumhuriyet gazetesinde yazıyor, tavsiye ederim bugün dahil alınız devamını da okuyunuz.

Ayrıca http://www.nutuk.org sitesine girerek okuyabilirsiniz.

Umarıum okursunuz, belki diyeceksiniz ki okumuştum, bir daha okuyunuz ve durumumuzun ne olduğunu daha iyi görünüz o halde şimdiden iyi okumalar