Çarşamba, Eylül 30, 2009

çeşitli

Yılmaz Özdil, Hürriyet'in 3. sayfasına, Bekir Coşkun'un bıraktığı yere geçti. Çok da iyi oldu, bir ara acaba Akif Beki gelir mi? diye düşünmüştüm :)

Unutmayalım, Dil devriminin 77. yılı. Özellikle son yıllarda iyiden iyiye unutlulmakta olan Atatürk devrimlerini hatırlayalım ve hatırlatalım....

Sezen Aksu, son konserinde "biraz ara vermek istiyorum" demiş acaba neden?

Zararlı diziler artık şifreli yayınlanacakmış;
zarara kim karar verecek?
zararın sınırları kim tarafından tesbit ve tayin edilecek?
isteyenin her türlü şifreyi kırabildiğindenhaberimiz yok mu? özellikle gençlerin bilgisayar kurdu olduğunu unuttuk mu?
Bence en iyisi,tvleri poşete koyalım.

İDO'dan halen haber yok.

Salı, Eylül 29, 2009

düşünceler

Tokuşma

Sabah iskeleye doğru yürüyordum, bir kısım genç erkek öğrenci de vapurdan inmiş orada bekleşiyor, arkadaşları ile buluşuyorlardı. Saçlar başlar tam tekmil, bir kısmı okulun bordo tişörtlerini giymiş, bir kısmı da gömlekler dışarıda yaka bağır açık kravatlar, bağlı ama tamamen gevşetilerek aşağılara sarkmış vaziyette, nasılsa işte bir şekil moda :) gençlik işte. Zannederim özellikle amerikada bazı gençler de böyle giyinmekte....
Bu gençlerin birbirleri ile karşılaşmalarındaki durum ise garip, hepsi el sıkışıp ciddi bir ifadeye bürünüyor, sonra kafalarını tokuşturuyor, sesleri ve aksanlarını değiştirip " merhaba" laşıyorlar. Tabi sonrasında unutup normalleşiyor ve gündelik genç insan konuşmalarını yapıyorlar.
Zaten koskoca adamların sokak ortasında öpüşmeleri bile yeteri kadar komikken bir de bu "tos atmalar" hepten gülünç.

Vapur-Motor mezalimi (zulmü)

İDO' ya bağlı Şirket-i Hayriye'nin pardon şehir hatları işletmesinin, insanları alık yerine koyarak bazı seferlerde yolcu motorları ile taşıma yapmaları devam ediyor. Adada pek çok imza toplama ve karşı çıkma faaliyetleri de aynı hızla devam.
Diğer taraftan vapur saatleri hepten komik, düşünün akşam bir vapur saat 19:30 da diğeri ise 21:30 da aradaki iki saat birşey yok, üstelik yolcu motorları da vapurlarla aynı saatte kalkıyor. Yani bazen bir saater yakın zaman beklemek zorunda kalıyorsunuz. Hadi İDO, CHP'ye oy verdi diye adalıları cezalandırıyor peki motorculara ne oluyor orada bir sürü motor belkiyor ama kalkan yok....
Üstelik bğyğk motorlar vapur niyetine İDO' kiralandığından, neredeyse kayık büyüklüğündeki motorlar ile yolcu taşınıyor. Motor tıkabasa dolduruluyor. Koridorlar çanta bavul dolu, çıkışlar tamamen tıkalı, maazallah bir kaza olsa, ciddi bir felaket yaşanır. Ama hacıbaba usulü sistem böyle çalışıyor. Vah vah.....
İDO ya vatandaş olarak yaptığım bilgi alma yazısına halen cevap alabilmiş değilim...

Pazartesi, Eylül 28, 2009

İşte şimdi yandınız

İktidar partisi ekibi, destekçi olarak Kevin beyi de kervana kattı, işte şimdi yandınız. Benden söylemesi bu Kevin bey pek iyi gelmez, kendine faydalı değildir en başta,  her filmi holivutun başarısızlıklar listesinde öncüdür, havayolu reklamında boy gösterdiği gün maalesef uçak düşmüştür, bence onu hiç koymayacaktınız işin içine işte şimdi yandınız. Bari hazır Düvel-i Muazzama'da iken, adamcağızı nefesi kuvvetli bir hoca efendiye okutun...Maazallah, maazallah.

Üzülsem mi sevinsem mi bilemedim... 

Bir önceki yazıma not : vatandaşlık hakkımı kullanarak TC kimlik numaramı falan da vererek gerekli formu doldurup,( acaba neden isterler bilemedim)  yazımdaki konular ile ilgili bilgi edinme talebinde bulundum ( geçtiğimiz cuma günü) henüz herhangi bir cevap gelmedi gelir gelmez aynı şekilde burada yayımlayacağım. Gelmezse sık sık buradan gelmediğini belirteceğim.

Perşembe, Eylül 24, 2009

ayıp oldu İDO

Bostancı'dan, Adalarara ulaşım  için dört vasıta var, 

Birincisi, vapurlar, uzun yıllardır değişmeyen Bostancı ve Kabataştan kalkan vapurlar.

İkincisi,  yolcu motorları Bostancı'dan, Maltepe'den ve Kartal'dan kalkan kooperatife bağlı yolcu motorları ( başka motorlar da olabilir ama en çok gördüklerim bunlar. Bostancı'dan kalkan motorların 2-3 adedi büyükçe.

Üçüncüsü, İDO deniz taksi ( keseniz elveriyorsa binebilirsiniz).

Dördüncüsü, Bostancı'daki motorları işleten kooperatife bağlı deniz taksi, ( keseniz elveriyorsa binebilirsiniz).

Genelde tercih edilen vapurlardır, ne de olsa devlet güvencesindedir, büyüktür, rahattır, çay-tost ucuzdur ( büfe işletmeleri İDO ya geçtiğinden beri), vapur yolcusu mümkün olduğunca vapuru tercih eder.

Bugün ( 24 eylül) gördüğüm kadarı ile, öğlen saatlerinde bazı vapur seferlerini de yolcu motorları yapmaya başlamıştır. Vapuru özellikle tercih eden yolcular için bu, kabul edilemez bir durumdur. Zira vapur cüssesi itibarı ile çok daha emniyet telkin edicidir.

Öte yandan vapur tarifelere çok daha uygun hareket etmektedir. Yolcu motorları iskelele yanaşmak üzere inşa edilnediklerinden, iskeleye burundan yanaşmakta, sırat köprüsü gibi bir daracık uçtan, yeni yapılmış olan altları tekerlekli merdivenlere inilmek zorunda kalınmaktadır ki, bu merdivenler, metal olup, tekerlekler her yolcu ile hareket ettiğinden büyük tehlike arzetmektedir.

Oysa göründüğü kadarı ile İDO, yeni vapurlarını bile otomatik kapılı sistem  yaptırmıştır. Eski vapurlarda ise yolcu iniş sırasında öne gelmesin diye bir güvenlik bandı ile çıkış kapatılmaktadır. buı durumda bu ne perhiz  bu ne lahana turşusudur vaziyeti peydah olmuştur. Yoksa Ada yolcusu daha az mı kıymetlidir.

İskeleye yanaşması itibarı ile özürlülerin inme-binmesi neredeyse imkansız durumdadır, çocuklar, yaşlılar için olmasını hiç dilemediğimiz kazalara son derece açık bir vaziyettir.

Ayrıca yolcu vapuralara sırf vapur olduğu için özellikle binmektedir, vapur diye yolcu motoruna bindirilmek te neyin nesidir.

Neden bu değişiklik yapılmıştır'ın birkaç cevabı ve elbette karşı cevabı olabilir.

1- İDO'nun elinde yeterli vapur yoktur. ( bu durumda vapur seferlerini azaltmalıdır, zira aynı yolcu motorları bir yan iskeleden kendi adlarına çalışmaktadırlar.)

2- İDO mazot alamamaktadır  ( bu durumda vapur sefertlerini azaltmalıdır, zira aynı yolcu motorları bir yan iskeleden kendi adlarına çalışmaktadırlar.)

3- Adalar Belediyesi AKP'den CHP'ye geçtiği için AKP'li büyük şehir belediyesine bağlı İDO AŞ.ada halkından intikam almaktadır. ( bu durumda söyleyecek bir şey yoktur)

4- Birilerine iş yaratılmakta devletin parası ödenmektedir ( bu durumda söyleyecek bir şey yoktur)

5- Vapur seferleri gayrı ekonomiktir ( unutulmamalı ki adalar gibi yerlere yapılan seferler kamu hizmetidir, devlet kamu hizmetini gerekirse zarar etse de yapar).

Adalarda kışın da yaşayan pek çok insan var. Yolcu motorları bakımlı olabilirler, kaptanları tayfaları çok iyi niyetli olabilir, ancak adı üzerinde motordur, bir kısmı eski hücumbotlardan bozmadır, en azından vapur ile karşılaştırıldığında insana daha az emniyet vermektedir. Marmara denizi hiç şakaya gelmez "Üsküdar" vapuru faciası daha akıllardan silinmemiştir. Adalar arasında pek çok öğrenci okullara gitmektedir.

İDO yetkililerine sorduğumda onlar da birşey bilmediklerini, ancak İDO'nun bir müddettir bunu yapmak istediğini söylediler. işin ilginç yanı bu tarifeye yaz sezonunun bitişi ile başlanmıştır.

İDO'nun bu son derece sakıncalı kararından vazgeçmesini özellikle Adalar'da yerleşik bulunan kişilerin haklarına sahip çıkmalarını diliyorum. Bir sözüm de Adalar Belediye Başkanı Sayın Farsakoğlu'na, seçildiğinizden bu yana tüm olumsuzluklara göğüs gererek çok iyi bazı girişimlerde bulundunuz, bu konuya da el atmanızı ve bizleri bilgilendirmenizi rica ederiz.

dün, bugün

Sürpriz gün





Malum çarşambaları tam emeklilik günüm, sevgiliyi uğurladım Bahar Kafe'ye standart yerime karargahı kurdum, çay, internet işleri, gazeteler, ada dedikoduları, öğleni bulduk.


Tam ayrılacakken Halki Restoran Memoş geldi n'apıyorsun dedi hiç dedim çıkıyorum eve doğru. Yahu dedi bugün benim de tatil günüm hadi denize gidelim, aslında benim de aklımda deniz vardı ama, bu cazip teklif beni mest etti, hemen bisiklete atlayıp mayonu alıp döndüm.


Bisikleti kilisenin önünde bırakıp. Doğru Memoş'a bir de baktım ki elinde paketler, hayrola ? dedim malzemeler var içinde dedi. Neyse atladık motora, doğru büyükada Halik koyuna, cam gibi denize bıraktık kendimizi, dipteki taşları sayarak. Nasıl da şahaneydi su.....


Oradan toparlanıp Çam Liman'ında Nezih Bey'in mekanına, burası öyle restoran falan değil Ada'lı birkaç arkadaşın buluştuğu deniz kıyısı bir barınak. Baktık ki dostlar Bahar Cafe'den Haydar Bey, Şamil Bey ve o gün tanıştığım başka dostlar gelmişler, mangal yakılmış.


Memoş, ise sağolsun taptaze palamut, yemyeşil göbek salata, ekmek vs. almış.


Muhtelif diğer malzeme ile denizin hemen üzerinde muhteşem bir sofra kuruldu, onlar hatıralarını tazelerken ben de keyifle dinledim. Akşamüzeri motora atlayıp dönerken bir de Alman Koyu'nda girdik akvaryum temizliğindeki suya ohhh. Herşey şahaneydi teşekkürler Memoş.

Benim için tek eksik vardı sevgili yanımda yoktu bir daha ki sefer aynı turu sevgiliye yaptımak istiyorum........


Hava oyun etmez de umarım olur...





Okullar açılıyor:





Okullar bugün açıldı. Annesi Alara'yı daha önce benim de okuduğum liseye yazdırırken, demişler ki (özür dilerim) kapıcılardan 400 diğer insanlardan minimum 1000 TL alıyoruz. Yani bağış yaparmısınız ?falan değil.


Dumrullar, saf tutmuş ödemezsen almıyorlar okula çocuğunu. Bin dereden su getirerek. Formalar belli bir mağazadan alınıyor ve o mağazada da kalmamış. Ne zaman geleceği de belli değilmiş.....Fesüphanallah.....





Milli Eğitim bütçemiz şahane 2009 yılı bütçesinden eğitime ayrılan pay %2,5. Başka bütçelerle karşılaştırıp sulandırmıyayım ama, AB ortalaması %5.2, OECD ortalaması % 6.1 gerisini siz düşünün. Hemen şu laf söylenecektir, okullarda bedava kitap dağıtıyoruz, elbette dağıtacaksınız böylece tek sesliliği daha da ele alıyorsunuz beyim, cebindeki para kısıtlı yurdum insanı da aman ne iyi diyor. Önce fakirleştirip sonra istediğiniz gibi şerbeti içiriyorsunuz başka birşey değil.


Biliyorsunuz, okulların elektrik su ve ısınma bedelleri veliler olmasa ödenemiyor.

Çarşamba, Eylül 23, 2009

bayram falan

Umutla bekledik dedik ki artık havalar düzeldi bayrama hava iyi olur, söz bile verdim sevgiliye seni denize götüreceğim diye al sana !

Hava felaketti adeta kış, tüm iyi niyetli "yok canım hava yarına düzelir" laflarım havada kaldı.
Bayram bitti ya hava pırıl pırıl.....

Gene de tatilin keyifsizi olur mu?

Gelen giden bol gülüşme güzelce geçti, artık yenilerine inşallah.....

Sedef adasında " Port Sedef' e gittik adeta bize özel açılmıştı o gün 3 ekim de kış için kapanacak o zamana kadar gidebilirseniz muhakkak gidin ya da seneye şahaneydi .

Ağabeyim'ler geldi bir gün, arabaya binmeyelim dedik 800 metrelik ev yolunda sırılsıklam olduk olsun gene de bol bol kahkaha ile keyif ettik, dönüş yolunu ben pek hatırlamıyorum :) şahaneydi.....

Hande-Metin-Başak-Oytun-Aynur-Mahir ve çocuklar gediler sonra, balkon sohbetiyapabildik sonra da serince bir Halki Restoran keyfi şahaneydi....

Canımız Alara geldi sonra elinde bir demet güzel çiçek, yaz başında da elinde çiçekle geldi yaz sonunda da canım kız, hiç gitmesin istedik şahaneydi....

Ömer-Sibel geldiler, erkenden Halki'ye oturup uzun gece yaptık şahaneydi.

Sabahları simit, zeytinli açma, peynir kahveye gelip çay eşliğinde kahvaltı şahaneydi.

Serin havada TV karşısında oturup ( benim koltuğum hem manzarayı hem de TVyi görmekte)çekirdek çıtlayıp kokuşarak bol bol film seyretmece... şahaneydi.....
eeee......

şahaneydi gene tatil, sevgili yanımda....
artık yaz da bitti sayılır tatiller de herkese güzel, mutlu, sevgili, başarılı, sağlıklı bir sonbahar....
Unutmayın bu gün ekinoks 23 eylül gün ve gece aynı uzunluklta ve de baharın başlangıcı.... bir başlangıç gene güzel umutlara tomurcuklara.....

Not: blogspot a ulaşmadaki engelleme devam ediyor,ben pis kokular alıyorum bunu destekleyen bazı bilgilere de ulaştım ancak şu anda buraya yazamıyorum. hep birlikte ilgilenmemiz lazım arkadaşlar

Cuma, Eylül 18, 2009

Blogspot .... Adalar...

Blogspot'a ne oluyor:

İyice paranoyak mı olduk? yoksa blogger'e blogspot'a girmekte zorlanıyor muyuz ? bir denetimdemiyiz ?, eğer böyle ise durum çok feci ! tam bir rezalet ! şimdilik  kimse ve kurumu suçlamıyorum ama bilen varsa bilgi verirse sevinirim....

Sağolasın İBB

Bizim adaların kadrolu 3 deniz aracı var, bunlardan biri Horoz Reis isimli hızlı ambulans motoru diğer ikisi, birini adı Heybeliada diğerini de hatırlamadığım iki eski çıkartma gemisi adalara çöp kamyonu vs. taşıyorlar.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi aldığı bir kararla bu can damarı gemilerin tahsisatını kesmiş, aferin... Büyük başarı, herhalde Adalar belediyesi CHP eline geçti diye ceza veriyorlar aferin demokratik açılımları, hakkaniyeti ve dini bütünlüğü ile müsemma bir partiye ait büyükşehir belediyesinden hiç beklenmeyecek ama kusura bakmayın  tam da beklenecek karar. Düşünün ki adalarda tam teşekküllü bir sağlık tesisi yok, siz bu ambulans motorunun tahsisatını kesiyorsunuz.....

Bir de demişler ki Adalar Belediyesi zaten o gemilerden para kazanıyor, yahu gemiler bu belediye AKP'li belediye zamanında da çalışıyordu o zaman para kazanmıyor muydu?  diye sorar çocuklar bile....

Hadi be sizde....

Çarşamba, Eylül 16, 2009

güzel gün

gene çarşamba
istanbula gitmeme adada kalma günü
keyifli ama sevgilisiz eksik
güneş açtı yaz geri geldi bizim adaya
evde işler koşuşturması
ve
akşamüstü atlarsın bisiklete
on dakika pedal mesafesi çam limanı
hava sıcak
otlar şımarmış yeşerip fışkırmış
mis gibi nemli toprak kokusu
çam kokusu onlarla yarışta
deniz cam gibi masmavi ve türkuvaz
ve de limonata kıvamında
hiç vakit kaybetmez dalarsın suya hoooop
ve
ohhhhh!!!!
güneye taşçıkarak tabii güzellik
tuzu ayarlı
ısısı güzel canım marmara


Sevgili söööz
iki gün sonra da hava böyle olacak
bu keyif seninle tam olacak

işte bugün 17:30 itibarıyla çam limanı









Salı, Eylül 15, 2009

ortaya karışık

Tomurcuk

Bazen yerde bir bitki görürsünüz, asfaltın arasındaki minicik yarıktan patlamaya boy vermeye çalışan tomurcuk, ne güzeldir, ne inattır betona, taşa karşı hala direnç.... ne güzeldir tomurcuk, ne güzeldir.....






Nesin Vakfı
'70 yılların başında Aziz Nesin'i yeni keşfetmiştim, koca yazar belki en verimli ( hep verimliydi ya) yaşıyor ve yazıyorken, ben yeni tabiri ile tiineycırdım.... 60'lı yılların orta ve sonlarındaki demokratik hava ve '70 li yıllarda 12 mart'a nispet pek çok yayımcı güzel eserler yayımlamaktaydı. Her neyse, o zamanlar, seri halinde alırdım kitaplarını, kapakların arkasında, Nesin Vakfı'nın kurulmakta olduğu ve idealleri yazılırdı, o yaşıma rağmen derin hayranlıkla okurdum, çok hoşuma giderdi. Kitapları halen kütüphanemizi şereflendiriyor ama anladığım kadarı ile Nesin Vakfı selden zarar görmüş. Aziz Nesin öldüğünde vasiyetine uyularak orada defnedildi mezar yeri belli değil üzerinde ilim irfan gören çocuklar koşuşsun diye...
Nesin Vakfı gönlüm sizinle en kısa zamanda da Ali Nesin bey ile irtibata geçeceğim

Adam
Aziz Nesin dedimde, hikayelerinin birinde, yaşlı bir adam vardı, adam geçen mevsimlere takardı kafayı, geçmesin isterdi, mesela kış geldiği halde o inatla yazlıklarını giymeye devam ederdi..... Ben ise okuduğumda nasıl olur yahu? acaba böyle birşey olabilir mi? derdim, görüyorum ki oluyormuş demek yaşlar ilerledikçe insan mevsimler geçmesin istiyor. Bakıyorum da altımda hala şort üzerimde tisört inatla kazağımı giymemekteyim......


Patrick Swayze






Hoş bir adamdı "Ghost" filmi benim için hala vazgeçilmezdir. O da ölmüş, yolu ışık olsun.....




Referandum


Ankara'da belediye başkanı, 7.caddede içki referandumu yaptırıyormuş, aslında böyle bir referandumun hukuki geçerliliğinin olduğu şüpheli hatta galiba da yok, itiraz edenlere demiş ki başkan; 'Ankara'da şarap içilecek yerleri tesbit ettiriyorum, istediğiniz kadar içip sarhoş olabilirsiniz ...." demek ki bu Bay'ın içkiden anladığı "şarap" ve " sarhoşluk"...... 2009 yılında dünya gezegenindeyiz......



Merak
Blogger sayfalarına girmede siz de sorun yaşıyor musunuz? acaba genel bir arıza mı ? yoksa bir şekilde engelleniyor muyuz?


Sahi, sel suçluları kim ve ne oldu?

Deniz feneri davası ne oldu?

Meşhur dosya ne oldu?



Kalın sağlıcakla......

Pazartesi, Eylül 14, 2009

12 eylül

Biraz gecikmiş bir yazı ama gene de yazmadan edemedim.

12 Eylül gününü çok iyi hatırlıyorum 20'li yaşlarımın ilk yarısında zımba gibi bir delikanlıydım, özellikle üniversite yaşamımı sağ-sol kavgasının içinde sıkıntılar ile yaşamıştım,  Ecevit hükümetleri,  Demirel'in MC hükümetlerini görmüştüm. Politikaya merkım yüzünden de iyice de takip etmiştim.

Ecevit hükümetleri sırasında yokluğu yaşamıştım, bir yerde bir kuyruk görür muhakkak ona girerdik, ne kuyruğu olduğunu bilmeden de olsa, sonunda yağ, bez, tuz gaz, kuyruğuı olduğu anlaşılırdı. O dönemden kalma benzin karnem hala elimde... Bu arada şehirlerde kan gövdeyi götürür, adeta bir iç savaş yaşanırdı. can güvenliği kalmamıştı, terörden herkes nasibini almıştı hem de şehirlerin göbeğinde...

11 eylül akşamı tek kanallı TRT televizyonunda Erbakan'ın partisinin Konya mitingine ait haberleri izlerken tüylerimiz diken diken olmuştu, adları "akıncı" olan, sakallı, şalvarlı,  sarıklı adamlar pankartlarla koşar adım resmi geçit yapmaktaydı...........

O sabaha karşı emekli  bir aile büyüğümüzde telefon gelmiş ihtilal olduğu söylenmişti. Bilemediğimiz duygular içindeydik, sevinsek mi üzülsek mi, en azından asker geldi dünkü gibi manzaralar artık olmaz demiştik Tv açılmış haberler izlenmeye başlanmıştı. Rahmetli babam, isyanlardaydı, son gününe kadar Kenan Evren^ ile hiç barışmadı. Eski tabiri ile örfi idare yani sıkıyönetim ilan edilmiş ve 13 eylül de sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. İşe gitmemiştim o gün

Çocukluğumdan beri arkadaşım, Mete ile çocukluğumuz ve ilk gençliğimizdeki gibi bahçelerden geçerek birbirimize ulaşmış, durumu yorumlamaya başlamıştık, hemen yandaki okluldan seçimlerde yaptığımız gibi bilgi alırız umudu taşımıştık........

Sonrası malum, olanlar malum, geldiğimiz nokta malum, 12 eylül olmasaydı ne olurdu diye düşünürüm hep, senaryolar üretirim. Onca aydın insan hapislerde çürüdü, bir çok genç iğrenç  işkenceler gördü , idam edildi, tamamen apolitik nesiller yetişti, tam anlamıyla bir tüketim toplumu olduk, Atatürk adına pek çok Atatürk kurumları kapatıldı, kötü bir anayasa sahibi olduk, gene ihtilalin yavrusu olarak ayrılıkçı terör örgütü peydahlandı  ve tüm referansları din olan hükümete kadar geldik. Yani kesin olan birşey var ki iyi olmadı hiç...

Acaba 12 eylül olmasaydı nasıl olurduk???

Not : CNN de ilgili haber    

http://www.cnnturk.com/video/turkiye/2009/09/12/12.eylul.ve.darbenin.bilancosu/15439/index.html

Cuma, Eylül 11, 2009

Sel -2-

Hiç bir yöneticinin erdem gösterip "evet ben de kabahatliyim" demeyeceğini hepimiz biliyoruz. İş artık "deodorant kullanmasaydınız bunlar olmayacaktı" ya kadar geldi.

Zaten halkın da sesi çıkmıyor, bir tek demokratik gösteri oluyor mu yoooo ! Zaten herkes tavır göstermeye de korkuyor "aman başıma birşey mi gelir? en iyisi susup oturayım" diye.

Adam eline bir pankart alıyor ve Beyaz saray'ın duvarının dibinde duruyor. Kırmıyor, dökmüyor, bazen 5-6 kişi olunuyor, dönülüyor çember gibi. Polis orada bekliyor, medenice protesto yapılıp gidiliyor, haaa birileri bundan birşey çıkartıyor mu?  bunun istatistiği bende yok ama en azından bireysel ya da toplumsal tavır koyuluyor.

Bizde ise bu tavır ya polis tarafından nahoş bir şekilde bastırılıyor ya da göstericiler işin suyunu çıkartıyor. Her neyse, yahu efendi gibi gidip toplanıp tavır gösterip sakince ayrılacağımız bir platform neden yok.... bilmiyorum.....Zaten olası meydanlar da bu işlere kapatılmış durumda....

Geçirdiğimiz büyük depremden sonra bazı yobazlar, "Gölcük orduevinde içki içiliyordu Allah onları cezalandırdı " nevinden sözler etmişlerdi, rica ederim Allah yarattığı, kendi nefesini üflediği bu kıymetli varlığa böyle ceza verir mi? Allah yarattıklarına akıl vermiştir, işte bu akıl kullanılmaz ise insan kendini cezalandırır, meşhur söz vardır Allah'ın sopası yok! Sel felaketinde rant uğruna yöneticilerin de gözyumduğu çarpık şehirleşmenin bizi ne hale getirediğini gördük üsteli Ramazan ayında gerçekten de Allah'ın sopası yok.....

Yüzyıllar önce kimse deodorant kullanmıyordu sayın Belediye Başkanı, ama Mimar Sinan tedbirini almıştı, siz ve sizden öncekiler her kim iseler ne yaptınız hangi tedbiri aldınız.

Siz dereleri değil, Allah sizi islah etsin.....

Perşembe, Eylül 10, 2009

Çarşambayı sel aldı.......

Bak gördünüz mü ? gittiniz dere yataklarına bina yaptınız, sel oldu perişan oldunuz. Eee Allah'ın sopası yok tabiki....

Oysa ki şehrin yöneticileri, devlet kademeleri sizin için gayet uygun araziler üretti onları, makul şartlarda size sundu, siz gittiniz kafanıza göre takıldınız suç sizin, kabahat sizin....

Lanet olası sözler keşke doğru olsa, batanların, yıkılanların, çoğu imarlı, iskanlı, devletin bildiği müsaade ettiği yerler, buraları sel suları değil yanlış şehircilik perişan etti.....

Sözüm, bu yerlere müsamaha edenlere her kim olurlarsa hangi partiden seçildilerse hiç farketmez.
Büyük Şehir Belediye Başkanı dün diyor ki "bu durumlarda siyaset yapılmaz", haklı, herkes yerinde oturur Bir hükümet üyesi gelip görmüş kararını vermiş "bütüüüün" tedbirler alınmıştır der, Selimiye'de felaketin yaşandığından saatler sonra hala devlet olmaz.....

Çocuk "dedem arabaya evrak almaya gitmişti dalga aldı götürdü" der, yanındaki akraba "bari cesedini bulabilseydik" der taş gibi bir edayla, alışmış biliyor ki ona devletten yardım gelmeyecek....

Basın Otoyolu'nda sulara kapılan otosunun içindeki bir kadıncağızın, arabasının içinde feryatlar ederek gittiği ve aracın da kendisini de kaybolduğunu anlatır birileri TV'lere.

Büyük çekmece gölünün yanına, çay bahçesi yapılır, kapaklar açılınca sular altında kalır......


Takdiri ilahi.......
hadi be!
ilahi takdir değil bu düpedüz, göz göre göre ihmalkarlık, yani kul eliyle kıyamet....

Allah insanlara akıl vermiştir, akıl, akıl, akııııııllll. Böylece kötülüklerden kendini korumasını istemiştir. Sen arazi rantı, oy kapma sevdası vs için olmayacak yerlere evler, antrepolar, depolar, tır parklarını, fabrikaları, atölyeleri, izin vererek yaptır, hatta kaçak yapan varsa ona da göz yum, sonra "bu tabiat felaketlerinin karşısında insan çaresiz kalıyor" diyerek suçu Allah'a at, "efendim yanlış araca bindirilmişler ondan öldüler" bindirme kardeşim idare sensin. Bunlara diyecek sözü, hicabım buraya yazmayı engelliyor.

Tek bildiğim var bunları hiçbir vatandaş haketmiyor.....

Geçiniz bu küresel ısınma laflarını, Kyoto sözleşmesine karşı tavrı malum olanların küresel ısınmadan şikayete hakkı yok.

Bu halktan aldıkları oylarla yada atanmayla bu şehrin yönetimini elinde bulunduran beyler derhal istifa edeceksiniz başka çareniz yok, derhal hemde hiç vakit geçirmeden.....Beyler kabahat sizindir asla kaçmayın, aciz davranışlar sergilemeyin, suçu birilerine atmayın zaten devri sabık yaratamazsınız zira neredeyse 20 yıldır bu şehri yönetiyorsunuz.

Medeni, ülkelerde, hadi vazgeçtim biraz gururu olan insanlardaki erdemli davranış istifa mekanizmasıdır. Bir futbol takımı antrenörü kadar cesaret gösterip derhal istifa edin bari yeni geleceklere örnek olun.

Allah bizi depremden korusun......

Lütfen kimse particilik falan hesaplarıyla bu yazıyı yazdığımı düşünüp beni aşağılamasın, Başkan'ın dediği gibi bu gibi hallerde politika yapılmaz.......

Çarşamba, Eylül 09, 2009

Ruhban Okulu

Malum hava yağışlı biraz da serin, bugün de benim Ada'da kalma günüm, pazar alışverişi telaşı yok bugün, sevgiliyi 08.50 ile uğurlayıp el salladıktan sonra tam teçhizatlı ( kamera, lensler, yağmurluk, laptop) sırtımda Ümit Tepesi'ne doğru yürüdüm. Ümit Tepesi ya da diğer adı ile Papaz Dağı adanın kuzeyinde, 85 metre yüksekliğindedir. Bu tepede şu sıralarda özellikle adı çok geçen ruhban okulu da bulunur.


Tepeye ve buradaki Ruhban Okuluna, kuzey taraftaki kıyıdan ormanın içinden sık ağaçların arasından keçi yolu tabir edeceğimiz patikalardan ya da caminin yanındaki yoldan ulaşmak mümkündür. Yol çok keyiflidir, yokuş olmasına rağmen etraftaki güzel manzaranın seyrine dalarak rahatça yürünür. Yol Ruhban Okulu kapısında biter. Devam etmek isterseniz, toprak yol ve patika ile olulun çevresini dolaşmak mümkündür.

Okul her an için öğretime açılacakmışçasına bakımlıdır. Çevre bakımı, bahçe bakımı, camı çerçevesi imrenilecek şekilde tertemizdir.Okul her ne kadar kapalı ise de içinde personel mevcuttur.

Okulun kapalı oluşu, güzel bir ormanın içinde ve tepede bulunması, binasının yapısı, üzerindeki açları ve sembolleri ile adeta Hollywood filmleri için mükemmel gizemli bir mekandır. Bu sabah havanın kapalı hafifçe sisli oluşu benim gezimi daha da keyifli hale getirdi. Tertemiz hava mis gibi ıslak toprak kokusu muhteşemdi.


Her ne kadar medyada Ruhban Okulu olarak anılsa da kapısında Aya Triada Manastırı ve TC Mili Eğitim Bakanlığı, Özel Rum Erkek Lisesi yazmaktadır. İsterseniz bu mekanın az bilinen tarihine bakalım.

Ruhban Okulu ( İera Theologiki Sholi Tis Halkis ) yerinde daha önce burada bulunan Aya Triada manastırının tadilatı sırasında 1844 yılında kurukmuş ve eğitime 1844-45 yılında başlamıştır. Bu sırada ortaokulu bitiren rum vatandaşlara 3 yıllık teoloji eğitimi vermekteydi. ilk mezunlarını 1848 yılında verdi.

1880 lerde okula yeni ilaveler yapıldı, 1894 yılındaki büyük depremde kullanılamayacak hale geldi. Enkaz temizlenerek 1894 yılında Mimar Perikli Fotiyadis tarafından yapımına başlanmış 1896 yılında tamamlanmıştır. 6 ekim 1896 yılında eğitime açılmıştır.

1915 yılından birinci dünya savaşı yıllarında binaya el konuldu ve kışla olarak kullanıldı, ,şgal yıllarında okul Rum cemaatine iade edildi. 1919 yılında, 6 örenci ile eğitime devam etti.

1950 lerde Özel Yüksek Meslek Okulu statüsünde eğitime devam etti. Bu dönemlerde öğrenci sayısı 100 kişiyi aştı.

1971 yılında özel yüksek okulların kapatılması ile, yüksek okul faaliyetini sona erdirdi. Lise olarak devam eden okul 1984 yılında öğrenci yokluğundan eğitime son verildi.

O yıldan beri eğitime kapalı olan okul şu anda İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne bağlıdır. Okulu ziyaret için Patrikhane'den izin almak gereklidir. Ben kapıda şansımı denedim ama başaramadım

İste bugün itibarıyla resimler

















tepeye keyifli bir yoldan gidilir...











Notlar : bu yazıyı tamamen bilgi aktarımı için yazdım, politik ya da dinsel sebepleri veya ilgili okulun açılıp açılmaması ile ilgili bir mana ifade etmemektedir.

Yazıya temel olan bazı bilgileri Heybeliada konusunda en güzel derlemeyi yapan Sayın Orhan Türker'in Halki'den Heybeli'ye isimli kitabından aktardım, vermiş olduğum bilgiler kronolojik detayları içermekte yzarın yorum ve detay bilgilerini kapsamamakta olduğundan buraya koymakta mahzur görmedim. Gene de yazar veya yayınevinin uygun bulmaması halinde ilgili bölümleri kaldırabilirim

Yazarın pek çok mükemmel eserinde İstanbul ile ilgili bilmediğiniz pek çok bilgiyi keyifle okuyabilirsiniz. kitaplar Sel Yayıncılık tarafından basılıp yayımlanıyor.

Konu ile ilgili resimler tarafımdan çekilmiş olup her türlü yasal hakları bana aittir.

Salı, Eylül 08, 2009

Yağmurrrr


Sabah kalktığımızda hafifçe yağmur çiselemekteydi.

Evde gereken tedbirleri alıp, her zamanki gibi 08.50 motoruna yetişmek için yola koyulduk

Ev ile iskele arayı 800 metre, nasıl olsa idere eder yokuş aşağı gitmenin de verdiği avantaj ile vapura kapağı atarız sonrası allah kerim....

Yağmur pusuya yatmış meğer.....

Yolun tam ortalarında yürüme imkanı kalmamıştı artık. Orada saçak altına sığınıp beklemeye başladık.

Ama yağmurun durası yok, bayraklı tepeden sel niagara şelalesi kıvamında akmakta....

Bulunduğumuz saçak altındaki bakkaldan battal çöp torbaları alıp, kendimize hindistan usulü, yağmurluklar imal ettik, halimiz komikti yürüyen koroplast reklamı gibi olduk, kırıldık gülmekten halimize

Her ne kadar üstümüz kuru kalsa da pantalonlar bacaklarımıza yapışmıştı tabii ki.......

Motor kaçtı elbette, yılmazın kahvesine gidip, sıcak çay eşliğinde birer çift kaşarlıyı göçürdük, bu arada, sevgiliye oradan bulduğumuz bir eşofman altı da alıp vapuru bekledik....

Vapura gidene kadar yağmur biraz soluklandı ama biner binmez tüm şiddeti ile gene başladı .

Sanki bir sis içinde gider gibi olduk, ada ile bostancı arasında nerede olduğumuzu hiç bilemedik....

Şahane bir sabahtı bayıldık ...

İşte yağmurdan kareler...

Kıssadan hisse: adaya şemsiye götürmemiz lazım :)

Pazartesi, Eylül 07, 2009

PAzar günü Digitürk maceram -2-

Evet arkadaşlar,

Digitürk'ten kibar bir bey aradı,

- sizi bilgilendireyim, konu tamamen iki şirket arasındaki maddi problemlerden kaynaklanıyor söyledi. asla politik bir tavrımız yok dedi.

Yani benim buradan çıkarttığım şu kanal biz den yayın için belli bir para istenmiş onlar da kabul etmemişler, bu nedenle de yayın kesilmiş.

Bu arada sex and the city de kaldırılmış doğru mu? dedim

- 30 saniye bekleyin efendim dedi, daha sonra mymax te yayınlanan bu dizinin yeni bölümlerinin yakında yayınlanacağını, zira dizinin dışarıdan geldiğini söyledi, oysa ki bu dizi ellerinde mevcut zaten 5-6 yıldır da yenisi çekilmemekte ee dedim ne zaman yayınlayacaksınız soruma 21 eylül efendim d,yerek cevap verdi, o tarih bayramdan önce mi sonra mı dedim, ee şey sonra dedi....

 Kanal biz'i arayıp bir de onların cephesinden yorum alacağımı söyleyerek kapattım.

Daha sonra Kanal Biz'i aradım, kendileri de bunu teyid ettiler. 

Bu durumda Digitürk'e haksızlık ettim,  

Kanal Biz ise inşallah tekrar o platforma döneriz dedi.

Umarım dönerler, ama dönene kadar internet üzerinden,   http://www.kanalbiz.com.tr adresini tıklayarak veya 

UYDU : TÜRKSAT 3A

FREKANS : 11.012 MHz  

POLARİZASYONU : Vertical (Dikey)

SYMBOL RATE : 30.000

FEC : 5/6

ya da

D-Smart - Kanal 166 'tan izleyebilirsiniz.



Pazar Digitürk maceram

Pazar günleri, Kanal Biz televizyonunda, beklediğim bir programı izlemek için, televizyonun karşısına geçtim,  Digitürk 'te kanalın olduğu tuşlara bastım. Karşıma bu kanalın artık Dijitürk platformunda olmadığı yazmaktaydı.

Görüşleri itibarıyla zaten sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen adetteki kanallardan biri daha kapanmıştı.

Hemen Digitürk 'ü aradım, karşımda bulunan kibar hanım,  cevap ve izahat verirken beni tatmin edici konuşamadı, ben de bunu Digitürk 'ün,  kurumsal  politik tercihi olup olmadığını sordum. Hayır efendim gibi cevaplar aldım. Bunun üzerine, ellerinde bana ulaşabilecekleri bilgilerin bulunduğunu, zahmet olmaz ise bana doyurucu bir e-mail atmalarını rica ettim.

Konuyu takip ettiğimi eğer bu görüşteler ise şu, şu, şu kanalların da yakında kanacağını zannettiğimi belirttim. Tüm konuşmalarımız kayıt altına alındı. Henüz bir cevap alabilmiş değilim.

Ayda 120 TL yılda 1440 TL verdiğimiz bu platformun, kuruluşundan  beri üyesiyim adıma kayıtlı iki adet üyelik mevcut.  En kısa zamanda bu üyeliklerimi de iptal ettirme düşüncesindeyim.

Cumartesi, Eylül 05, 2009

Sahi ne oldu ?

Kıvrak gündem, özellikle mi böyle kıvırıp durur bilmem, şimdi gündemimiz kürt açılımı, ermeni açılımı falan..... umarım iyi olur bu açılımlar da, ben merak ediyorum hani o fırtınalar kopartan meşhur "belge" ne oldu ? bilmiyoruz.

Sahi deniz feneri davası ne oldu....

Ses seda yok...

Soran da yok 

Benim aklımda hep  var ama hiç nir netice yok....

Cuma, Eylül 04, 2009

Hannelore ve Karlhaynz

Hemen o ömyle yazılmaz demeyin, benim  tanıdığım ilk Almanlar biri kız diğeri erkek olan Hannelore ve Karlhaynz'dı o zamandan beri nedense tüm alman kadınları Hannelore ve erkekleri ise Karlhaynz olmuştur benim için. Şimdi bunu neden yazdın diyeceksiniz.

Sevgilinin anne-babasının almanyadan yakın dostları, 15 günlük bir  ziyarete geldiler ben de onları bu isimle anıyorum.

Bir iki nokta var, öncelikle her ikisi de sıradan sayılacak işlerden emekliler, ancak yakın tarihlerde Çin'e gitmişler, sonra memleketimize gelmişler, demek ki iki emekli bu işleri yapabiliyor, oysa bir de bizdeki duruma bakın, acaba emekli bir karı koca böyle seyahatler yapabiliyorlar.

Emekli olmuşlar "emekli" yani emeklerinin karşılığını hayatlarının sonbaharında keyifle geçiriyorlar, yarın endişeleri yok, gülüyorlar, neş'e ile dünyayı hayatı takip ediyorlar. İşte "emekli" demek bu.

Bir de bizdeki durumu düşünün, içler acısı, emekli demek maaş sırasınra ölümü beklemek ile eşit neredeyse. Neyse mutlu olsular  nazarımız değmesin.

İkinci konu ise geldiklerin de aç bîlaç olmalarıydı  zira THY uçağında kendilerine yemek falan verilmemiş, sebebinin Ramazan olduğunu söylediler, ben inanmadım, zannetmiyorum bunu araştıracağım, ama eğer gerçekten de böyleyse söyleyecek sözüm yok ( mu desem çok mu desem bilemedim ?)

Neyse Türk Kızılayı, iftar saati olduğu için havaalanında bedava su dağıtmış......

İlginç...

Perşembe, Eylül 03, 2009

Düsünceler

Eylül ayı geldi, demektir ki yaz gidici..... tabii gene sıcak günler olacak ama güneşin zaviyesi değişti artık yaz güneşi gibi değil.
Zaviye demişken kelime benzerliğinden yola çıkarak tariihte bu günü hatırlatmak isterim;
2 eylül 1925 te bu gün, tekke zaviye ve türbelerin kapatılması ile ilgili karar alınmıştı. Bu karar 30 kasım 1025 itibarıyla yürürlüğe girdi.
Büyük Atatürk, 30 ağustos 1925 tarihli Kastamonu söylevinde şöyle demişti :
" Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için lekedir. Efendiler ve ey millet, biliniz ki,Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,müritler ve meczuplar memleketi olamaz.

zannederim söylenecek başka bir söz de yok.......

Geçtiğimiz gün, boş bir zamanımda kanalları dolaşırken, Daha önce görmediğim yemekteyiz isimli bir programa rastladım. Keşke rastlamaz olsaydım insanların düştüğü haller ve daha başka söyleyemeyeceğim o kadar çok olumsuzluklar vardı ki, önce bunu bir şaka programı zannettim adeta kötü bir komedi gibiydi daha sonra suratımdaki temessüm gittikçe acılaşt sonunda sinirimi daha da bozmamak için kapattım televizyonu çok ta iyi yaptım..... Çok kötüydü çok....


Daha önce de tavsiye etmiş olduğum J.J. Rousseau' nun "Toplum sözleşmesi" isimli kitabını tekrar tekar okuyorum, herkese tavs,ye ederim, İş Bankası yayınlarından bulmak mümkün.

Hürriyet gazetesindeki Umre seyafati haberlerini nasıl buluyorsunuz, benim bir iki teorim var ama burada yazmama gerek yok. Ramazan Ayı dinsel nitelikli ticari eylemlere çok açıktır.
Sakın yanlış anlaşılmasın benim ne Umre'ye ne de herhangi bir dinsel faaliyete karşı düşüncem yok ama acaba bu insanların Umre ziyareti ziyaretten ziyade ticaret midir? Bence şık bir olay değil. Konunun ne gazetenin adı ne de faaliyeti gerçekleştiren kişilerle alakası yok benim için. Ama şık olmadığı düşüncesindeyim. Gene de umarım bu ziyaret ilgililere akıl fikir ihsan etmiştir.