Pazartesi, Ağustos 31, 2009

ağustos halleri -3-


Asıl yasaklanması gereken:

Resim bu sabah, Heybeliada motor iskelesinden....

Tabiata öylece atılan bir pet şişenin 450 yılda yokolduğunu biliyoruz. İnsan ömrü ortalama 80 yıl İnsan için tüm yasaklar sigara falan, ya doğa için ?

Bakın resmin altında hala daha pırıl pırıl parlayan bir Marmara var ve sigara yasağı ile hayatı kurtulmuş insanoğlu ona nasıl davranıyor...

Pet şişeler hemen kaldırılmalı 

Komik bulduğum

Şöyle ilanlar ve TV skeçleri var, iyi  alsın da millet ne verecek, bir emeklinin maaşi ortalama 450 lira (SSK) al-ver dediğin kişi bununla kira ödeyecek, ekmek alacak, su alacak, eeee sonra sana aman diyecek, sen de "al" ananı da git diyeceksin....

Kusura bakma aklı olan herkes bu ilanlara güler geçer...Tabii ki ekonomiye can versin insanlar da insanlara kim can versin mübarek, açılım saçılım derken kriz mriz unutuldu, zaten maksat ta bu olsa gerek, kimse ergenekonu, deniz fenerini hatırlamıyor, geçim derdi falan bitti.... şahane alicengiz oyunu...

Severim:

Patates kızartması, kim sevmez değil mi ? ama hep yasaktır. Sevgili'nın bir kaşıklık yağ ile kızartma tenceresi sayesinde arada bir de olsa yiyoruz. Oruçlular kusura bakmayın :).

İşte orada kızartılmış ve de yarısı bitmiş patatseleeeer.

Keyif :

Haftasonu  Alara'cık geldi, gene güzel fotograflar şekti, Tanya dan ilk tavla derslerini aldı, daha sonra kendisi gibi acermi olan ben ile oynadı çok zorladı ama yenebildim..

Sevgili dost Tuğba (GMK) geldi en sevdiğim güllaçtan kilolarca getirerek, akşamüstü keyfi yaptık, resim da güneş batışında Tuğba sosyetik dergisini inceler ve yorum yaparken çekilmiştir....

Pazar, Ağustos 30, 2009

30 Ağustos


........ O, SAATİ SORDU

PAŞALAR "ÜÇ" DEDİLER.

SARIŞIN BİR KURDA BENZİYORDU.

MAVİ GÖZLERİ ÇAKMAK ÇAKMAKTI.

YÜRÜDÜ UÇURUMUN BAŞINA KADAR,

EĞİLDİ DURDU

BIRAKSALAR

İNCE UZUN BACAKLARI ÜSTÜNDE YAYLANARAK

VE KARANLIKTA AKAN BİR YILDIZ GİBİ KAYARAK

KOCATEPE'DEN AFYON OVASINA ATLAYACAKTI.......



N.Hikmet

87 yıl sonra bile, söylediğin herşey bugün için geçerli büyük Atatürk; 1000 yıl sonra dahi kıymetin aynen bilinecek, söylevin ve ülkün kuşaktan kuşağa aktarılacak, karanlık izbelerde sana ve devrimine kin kusanlar aydınlık eserin karşısında hasetleri ile başbaşa yaşayacaklar..

30 ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.

Cumartesi, Ağustos 29, 2009

Haftasonu


      Haftasonunuz güzel sürprizli,keyifli, sağlıklı, mutlu,               umutlu, eğlenceli, başarılı, aşklı, sevgili, huzur                                               dolu geçsin                                         size bizim güzel "tekkafa"nın resmi hediye ediyorum 

Cuma, Ağustos 28, 2009

Demiryolu meselesi

Kendimi bildim bileli beri trenler ilgimi çekmiştir.  Çocukluğumda, şimdi malum bir şirkete peşkeş çekilerek 4 adet 49 katlı gökdelen yapılmasına izin verilen, Göztepe meteoroloji istasyonunun yanında o zaman yol olmayan arazide, rahmetli dadımla, tren yoluna paralel yürür, daha sonra "tahta köprüde" durup altımızdan buharlı tren geçmesini beklerdim. Bu hem korkulu  ama  haz veren bir bekleyişti, zira tahta köprü adından da anlaşılacağı gibi tahtaydı ve hatta bazı terleri kırıktı, daha sonra kendimi Göztepe tren istasyonuna götürtür orada banklara oturup gene heyecan içinde tren gelmesini beni korkutan düdüğünü çalmasını ve homurdanarak buharlar püskürterek kalkmasını seyretmekti.

Ortanca teyzemin eşi ise TDCC'nin genel müdür yardımcısıdı genel müdürler değişse de o bulunduğu mevkide uzun yıllar kalmıştı, eski bir demiryolcuydu bu nedenle de bilgisine çok güvenilirdi. Elbette O'ndan da çok hikayeler dinlemişliğim merakımı daha da artırmıştı.

Daha sonraki yıllarda her çocuk gibi oyuncak trenlere merak salmış, onlarla uzun vakitler geçirmiştim. Ağabeyimin almış olduğu ilk trenimin iki vagonu hala kıymetle saklanmakta. Yıllar sonra model trenciliğe merakım daha bilinçli olarak sürdü ve sevgilinin de desteği ile kendi dioramamı ve sade koleksiyonumu her gün geliştiririm. 

dioramamdan bir görüntü

Bu sebepledir ki demiryolu haberlerini ve tarihini yakından takip ederim. Maalesef bizdeki demiryolu hikayesi hazindir. Basitçe anlatmak gerekirse Osmanlı döneminde yabancılar,  ortadoğuya ulaşmak amacı ile imparatorluktan imtiyaz alarak demiryollarını döşediler. Cumhuriyet'in kurulması ile demiryolunun önemini bilen büyük Atatürk'ün özel önem verdiği demiryolları tüm hakları satın alınarak millileştirildi ve hemen her yönde hatlar döşendi. Marştaki "demirağlarla ördük Anayurd'u dört baştan" mısraı bundandır.

1950 yılında iktidara gelen DP döneminde ise amerkancı bir politika izlenerek demiryollarında vazgeçildi ve kara yollarına ağırlık verildi, bu fahiş hata bizi tamamn ithalata dayalı petrole daha da bağımlı hale getirirken, son hiç ekonomik olmayan bir taşıma ve ulaşım ağı kuruldu.

Daha sonraki iktidarlarca da demiryolları adeta kendi kaderine terkedildi. Böylece toplumdam iyice koptu. Oysaki  önceki dönemlerde medeniyetin simgesiydi. Bu iktidar döneminde demiryolarına önem veriliyor gibi görülmekte ama iş işten geçti zira demiryolu kültürü neredeyse kalmadı, altyapı düzenlenmeden yapılan komedi hızlı tren denemesi facia ile sonuçlandı. şimdi yarısı tamamlanmış bir hızlı tren var ama benim binmeye cesaretim yok. Baksanıza dün bir iş makinası kafasına göre tren hattına giriyor tren de ona çarpıyor 5 kişi ölüp onlarca kişi yaralanıyor, ya bu hızlı tren hattında olsaydı faciayı düşünün....

Demiryolculuk öyle vagonları amerikan rengine boyamakla olmuyor bir kültür istiyor, avrupaya giden herkes demiryolunun ne derece önemli olduğunu nasıl hassas ve dakik çalıştığını bilir kazalar da elbette olur ama minimum seviyededir. örneğin İngiltere'de, Türkiye'nin yaklaşık 4 katı demiryolu var,2008 de olan kaza sayısı 2.Türkiye'de 396.... Dünyadaki tüm demirçelik fabrikaları demiryolları ile bağlıdır, ne hazin ki örneğin bizim Ereğli Demir Çelik Fabrikası'nın demiryolu bağlantısı yok, ana hatta uzaklığı ise 30 km bunun yerine tüm malzemeyi ağır kamyonlar taşımakta böylece navlun inanılmaz rakamlara cıkıyor....

Aynı durum deniz taşımacılığımız için de geçerli. Beyler keşke Karadeniz sahil yolu garabetini yapacağınıza buralara demiryolu döşeyebilseydiniz. Sakın bana orada dağlar var falan demesin kimse, İsviçre'nin her yeri dağ ama tamamı şaşmaz bir demiryolu ağına sahip.

Perşembe, Ağustos 27, 2009

ağustos halleri 2

Mutluluk duyduğum :
sevgilinin içinde kelebekler uçuşuyormuş.... daha güzel bir şey olabilir mi ? kelebekler hep uçuşsun sevgili, mutluluk olsun, parlak bir ufuk olsun, umut olsun, gerçek olsun kelebekler vadisi olsun ......

Hoşuma giden:
malum, Ramazan bir hadis okudum çok hoşuma gitti paylaşayım ( sahih bir hadis mi bilemem, yalnışım varsa affola)..
Nice oruçlu kimseler vardır ki, oruçtan nasibi açlık ve susuzluktur. Çünkü bu insanlar dedikodu ederler, hak yer, zulüm ederler oruçtan nasip alamazlar.

gurur duyduğum:
dün 26 ağustostu, hür ve bağımsız yurdumuzun kuruluşundaki en önemli adımlardan biri, bu büyük savaşın içinde bile "Türk millet"diyebilme gücünü gösteren büyük Atatürk'ün emir ve komutasında mücadele eden "Türk" ordusunun, "Türk Yurdu'nu" ebedi olarak tescil ettiği 30 ağustos zaferinin ilk adımı..... şehirlere bin rahmet, bin şükran hepsine....

Hicap duyduğum:
Adı ne olursa olsun bir ilim irfan yuvasının, yıkılması, sebepleri ile ilgili hiç bir tevatür beni ilgilendirmiyor. Konu hakkında mukayeseler hepimizce malum. Sakın zengin çocuklarının gittiği bir özel okul deyip geçiştirme basitliğini de yapmayalım.... İnsanın aklına binbir türlü şey geliyor burada söylemeyeceğim... Sonuçta yıkılan bir "okul" vah vah.....

Vefasızca, çirkin ve ayıp bulduğum :
İstanbul İl Genel Meclisi, lepra ( cüzzam) hastanesine Prof Dr Türkan Saylan isminin verilmesini Adalet ve Kalkınma Parti'li ( acaba böyle deyince de ahlaksızlık etmiş oluyor muyum?) üyelerin oyları ile reddetmiş, şimdi buna diyecek çok laf var ama ayıp olur isteyen içinden istediğini desin... Birilerinini isimlerinin yaşarken, gemilere verildiği ülkemizde, bu konuda özellikle sınırsız hizmeti bulunmuş bir kişinin adının verilmeyişini neye bağlıyoruz acaba vah vah vah... Allah islah etsin.....

Salı, Ağustos 25, 2009

Ağustos ayı halleri

Sanki aylardır, uzaklardayım da buralara yeni dönmüşüm, ne kadar da çok şey birikmiş...

Bakalım neler var:

Üzüldüğüm:

Başbakan Bay Recep T. Erdoğan, "bir kağıt parçası" olarak adlandırdığı ve muhelefet tarafından, ortaya atılan bazı konular için, "eğer böyle birşey yoksa, namussuzdurlar, şerefsizdirler" demiş, hiç yakıştıramadım, hoş bir söylem değil, tabii benim şahsi fikrim. Ben daha babacan bir tavır sergilemesini tercih ederdim her konuda...

Hoşuma giden:

Ramazan ayı geldi, hoş geldi, bizim adaya da tabii geldi ramazan, pide kuyrukları, teravih koşuşturmaları, Yılmaz'ın kahvesinde gece yarılarına kadar oturmalar, balkonlarda, giriş katı olan evlerin sokaklarına atılan iskemlelerde çay sohbetleri, adanın insana huzur veren havasından mıdır ne? bizim oralarda, "bak oruçluyum" deyip kavga eden yok. Güzel ramazanlar, herkese galiz kelimeler kullanmadığı, sinirini orucuna bağlayarak hoş olmayan davranışlar sergilemediği güzel bir ay dilerim.

İlginç gelen:

Geçtiğimiz gün meteor yağmuru olduğunda gördüğüm, muazzam meteor kayma manzarası, uzun süre bunun havai fişeği olduğunu bile güşündüm. Tabiat ne güzel....

Keyfimi kaçıran:

Mağazalarda sonbahar ve kış giysileri arzı endam etmiş, hüzün verdi, yaz bitiyor mu ne?

Garip gelen:

Yeni vapurlar hizmete girdi, iyi seferle olsun ama isimlerinin önünde "ŞH" yazıyor, mesela "ŞH BEYKOZ" gibi, yeni gemilere eski gemilerin adlarını vermek bir denizcilik adetidir. Eski Beykoz vapurunu da çok iyi hatırlarım, onun başından ŞH yoktu. Şimdi bu ŞH nedir, "şehir hatları" mı?, yoksa "şirket-i hayriye" mi? acaba belediyemiz buna neden bir açıklık getirmez yoksa bu adlardan birini açık açık beyan etmekten çekinilen bir durum mu var?

Tuhaf:

Ramazan elbette ticari faaliyette olanlar için bulunmaz nimettir, her ticarethane kendisine pay çıkartır, gazeteler, sayfalar yapar "Yaşin-i şerifler", "Kur'anı Kerimler" verir, baklavacılar güllaç yapar ( pek de severim), eşarpçılar boy boy eşarp reklamı verir. Ama bu sene dikkat ettiğim TV lerdeki ramazan reklamlarında bolca "fes" kullanılması, hani şu bildiğimiz kırmızı olup siyah püskülü bulunan külah, acaba bu komik külahın dinsel bir anlamı mı var ?

Haz duyduğum:

Bazen saatlerce bize tanrı misafiri olan kedi yavrularını seyre dalıyorum öyle tatlılar ki, daha 20. günlerinde tuvalet yapma eğitimini kendilerine verdiler, evin içinde birbirleri ile oynamalarını seyretmek en güzel meditasyon ve stres çözücü.

Sıkıldığım:

III. Köprü, sakın yanlış anlaşılmasın sırf muhalefet etmek için değil ama tabiat için karşıyım, ilk iki köprünün bilhassa FSM köprüsünün ne kadar büyük bir tahribat yaptığı ortada, sırf inat için yalnızca tekerlekli araçları taşıyacak bu doğa felaketi,ne karşı olmak gerekli. Alternatif mi, hemen var, neden yıllardır beklendiği halde Çanakkale'ye köprü yapılmaz, ya da bu taşıma işleri denize ve/veya tren yollarına aktartılmaz....

Keyiflendiğim:

Adada, Yılmaz'ın kahvesinde sevgili ile tavla partileri, zaten oynamayı bilmem sevgilinin engin tevazu göstermesi ve derin sabrı ile öğrenerek oynamaya başladığım ve de keyif aldığım tavla partilerini sonu genellikle sevgilinin üç mars yapması ile bazen çok kısa sürebiliyor :) ve fakat iddiam o dur ki bu kadar da çok 5-5 ve  6-6 atılırmı canım..... :) ve de tabii pişti partileri...

Bayıldığım:

Sevgilinin taptaze mis kokulu salatalar, ( oruçlu olanlar lütfen iftardan sonra baksın) taptaze kekik, bol turp, reyhan, vs. vs. vs. bolca nar ekşisi ohhh

Huzur veren:

Sevgilinin balkonda salıncağa kıvrılıp mışıl mışıl uyuması.

Yenilik: 

Nihayet adada kendi bisikletimize binmek ve de sevgili ile bisiklet turları yapmak, hadi haftasonu gelsin de gene yapalım....

Sevinç:

Küçük kızımız Alara'nın, evde varlığı yokluğu belli olmayan ama sevindiren keyifli gelişleri...

Arkası var......

Kalın sağlıcakla....

Perşembe, Ağustos 13, 2009

fikir.....


Şimdi, bu sigara meselesi hakkında gene düşündüm, acaba ben mi sabit fikirliyim nedir diye...

Daha önceleri, otobüslerde ve uçaklarda, minibüste, dolmuşta, tünelde ve her araçta sigara içilirdi, sonra bunlarda sigara içilen yerler ayrıldı, aradan da yıllar geçti.


Şimdi hatırlamıyoruz bile işte aynı şekilde, mesela meyhanede de alışılacak, ne var bu denli büyütülüp komplo teorileri üretilecek kadar isyana diye.....

Eh, baktığınızda gayet de mantıklı geliyor insana ne kadar da doğru, saf ve temiz bir düşünce... Zaten büyüklerimiz de bizi bu gibi, sağlığa zararlı şeylerden korumak için mücadele ediyor.

Bir saf köşe yazarı demiş ki bakın 20 yıl geçtiğinde böyle yerlerde sigara içildiğini hatırlamayacağız bile.

Eveeeet gayet doğru, doğru ama yanlızca Aristo mantığı ile doğru. Otobüste yasaklandı 20 yıl sonra unuttuk,

meyhanede yasaklandı 20 yıl sonra unutacağız demektir.

Yani biber acıdır, gerçek te acıdır öyleyse gerçek biberdir............

Yakından uzaktan alakası yok, insanların sosyalleşerek ya da tek başına günlük yaşamdan uzaklaşarak vakit geçirdiği, neşelenilen, kederlenilen, sohbetler edilen, bir alandır. Diğeri, ise "aman bir an evvel varacağımız yere varsak" dediğimiz genelde sıkışık, bolca eziyetli ve de hareketli bir mekan.

Birinde içtiğiniz içki veya kahvenin mütemmim cüzüdür neredeyse sigara, zaten oraya gelen oranın durumunu bilir istemezse de gelmez bu kadar, ama diğerine en azından sabah ve akşam binme mecburiyetiniz vardır.

Şimdi içki içmeyen biri meyhaneye gider mi, yooo işte bu kadar.

Biraz önce, oturduğum kahvenin sahibi Fatma hanım diyordu ki hadi yaz diye idare ettik kışın ne yapacağız, yoksa benim üniversitede okuyan 3 kızımı devlet mi okutacak zira kışa heralde kapatacağız bu gidişle.....

Dönelim bizim naif yazara haklısın üstad, böyle yerlerde sigara içildiğini 20 yıl sonra unutacağız, zira az zamanda meyhaneler, kahvehaneler ortadan kalkacak, ortada Çiçek Pasajı, Nevizade, Yılmazın Kahvesi kalmayacak, artık gülsuyu, şerbet, diz çöküp çişini alaturka helaya icra ederken düşünürsün bu yazını.....

not: bu yazıyı yazan sigara içmeyen biridir.




Salı, Ağustos 11, 2009

sussana yahu

Böyle diyorlar, son günlerde karşılaştığım bazı kişiler. Sus otur sana mı kaldı,ne lüzum var fikrini beyan ediyorsun, sus otur karışma, dalganı geç, manzara seyret, karnını doyur, kahkaha at, müzik dinle, kimseler duymadan bol keseden at, yeter ki sus otur, nasıl olsa her şey olacağına varır.....
Hmmm, ee ne yapayım, susayım konuşmayayım hatta düşünmeyeyim. Üstelik birileri konuşurken, düşünürken, kalmayıp yürürken hatta üsküdarı geçerken.

Ben bildiğimi söylemezsem ben olabilirmiyim.
Bildiğimi hak, hukuk çerçevesinde, kimseye hakaret etmeden, ahlaki sınırlar içerisinde, memleketimiz yasaları dahilinde ve evrensel ahlak kurallarına uygun olarak beyan etmenin ne gibi bir suçu olabilir. Bazı fikirlerim muhalif olabilir, kimsi ise hemfikir, yani asi veya yalaka mı yapar beni, yooo bunlar benim şahsi fikirlerim birkaç kişi okur, okumaz, ne edebi değeri var ne de birilerini kışkırtır.....

Sonra aklıma şu geldi, tabii bizde böyle bir idare yok tenzih ederim .....

Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”

Kalın sağlıcakla, taraf veya muhalif fikirlerinizi hep söyleyin, yeterki taraf fikirleriniz size rant, yada muhalif fikirleriniz zindan oalrak geri dönmesin......

Perşembe, Ağustos 06, 2009

dün gece

baksana......
itiraf ediyorum
dün gece çok kötü birşey yaptık biz
müzik dinledik
hem de kongre vadisinde
kadın erkek yanyana,
üstelik adam museviydi
onunla yetinmemiş budist manastırında da feyz almış
ve de başında fötr şapka vardı,
aşktan, sevgiden, nefretten, kadından, savaştan, susmaktan, Suzanne'dan, Marianne'dan bahsetti
biz de eşlik ettik
halleluyaaa....................bile dedik Hristiyan'lar gibi
acaba ahlaki çöküntü içinde miyiz ?
Bilmem!
Bir gün sen de gelir misin acaba ? kalıplarını kırıp
yahu bunlar ne dinliyor der misin ?
yoksa aklında bizi bunlardan da mı mahrum etme fikirleri var ?

Şaka bir yana dün muhteşem bir konsere götürdü beni canım sevgili..... öykece kalakaldım, bu kendimce 38 yıldır dinlediğim, her defasında içime işleyen şarkıları..... sağol canım sevgili var ol beni mest ettin sen de hep mutlu ol......
kırk yıl düşünsem Leonard Cohen'i capcanlı dinleyeceğim aklma gelmezdi, bu da oldu şükür, hayatta en istediğim şeylerden biri.

74 yaşında bir çınar, sanki 50'lerinde gibi, orada, keyifle dinledik, şarkılarını konser bahanesiyle acaip değiştirmemişti, sanki plak dinler gibi, ses düzeyi nefes aldırmayacak gibi değidi, hiç kasmadı kendini engiiiiiin bir tevazu ile dimdik durarak, söyledi. yaptığından keyif alma dönemindeydi belli, her bir orkestra elemanının, geri vokalcilerin önünde eğilerek, şapkasını göğsüne yaslayarak saygı ile durdu, seyirci tıka basa doldurmuştu, kimse kalkıp gitmedi. kimse sihiri bozmadı, kimse bitsin istemedi, herkes biliyordu şarkıları ama huzur içinde dinledi o da saygı ile söyledi bin teşekkür ederek. 9 kişilik muhteşem orkestra herkes sakin huzurlu herşey tam zamanında ve bir isviçre saati kadar güzel çalışıyor.

gözlerim doldu hep, bir özlemden değil bu 38 yıllık arkadaşımla bu kadar samimi ve huzur içinde bulunmaktan, rüya gibiydi tam bir rüya....

çok yaşa Cohen, umarım bir daha gelirsin güzel şehrime umarım gene görürüm ve dinlerim seni.

Bu vesile ile benden 13 yaş büyük ağabeyim Basri Saran'a içimdeki bir teşekkürü ileteyim, ağabeyim benim idolümdü, (yarım asırı devirdim hala daha öyledir) Robert kolej falan gibi en güzel okullarda okur, şahane tenis ve bir büyük takımdan transfer teklifi alacak kadar güzel futbol oynar, bir yandan konservatuvara gider, Franz Liszt'in Macar Rapsodisi'ni ellerini çapraz ters ederek çalacak kadar güzel piyano çalar, New York'taki daimi sergisinde resmi olacak kadar güzel resim yapar, muhteşem araba kullanır, acaip kitap okur, müziğin en güzelini dilerdi ( hala da yapıyor şükür ) .
İyice esmer olmasına rağmen, yemyeşil gözleri, pırıl pırıl ve bemneyaz dişleri, mütenasip ölçülerdeki vücudu ve gerçek yakışıklılığı ile kızların gözdesiydi, hala daha çok etkileyicidir :) .......
Her kıyafeti ayrı yakıştırarak giyer, imkanı dahilinde iç çamaşırından, ayakkabısına kadar kaliteli giyinir hala daha.
Yemeği az ama iyi olursa yer, içkiyi çok iyi bilir ve en iyisini içer yoksa da tırışkadan birşey içmez.
Beni çok sever ve her şeyi iyi yapmamı ister hala daha eminim.
ilk bira köpüğümü o içirtmiştir, ilk drambuei mi de, araba kullanmayı öğretmiştir daha 12 yaşımda, o inanılmaz spor Jaguar'ını kullanmama izin vermiştir, müzik zevkini aşılamıştır bana mesela, 1971 yılında bana Leonard Cohen'i dinletip hikayesini ve şiirlerini anlatarak ve daha niceleri ile, Benim içim biraz da Leonard Cohen'dir o, herşeyi bilen gerekmedikçe hiç konuşmayan konuşunca da insana "yahu ben de hiç bir şey bilmiyormuşum en iyisi bu adamın yanında susayım bari birşeyler öğreneyim" yada "aman ben bu adamla başa çıkamam her türlü karizma bunda en iyisi gideyim" dedirten.
Biz ağabeyimle öyle mıç mıç bir ilişki içinde değiliz, birbirimizi çok sevdiğimiz her konuşmamızdaki ses tonumuzdan belli olur, çok yaşa ağabey, bak Leonard Cohen 74 yaşında aslanlar gibi sapasağlam, sen ondan 10 yaş küçüksün 74 yaşında da seni böyle zımba gibi göreyim. Canım abim.... çok yaşa .. hala herkes seni kıskansın zira senin gibi adam pek görmüyorum etrafta.....

Canım sevgili bir kere daha bana bu muhteşem hediyeyi verdiğin için bin teşekkür, sağol var ol....

Salı, Ağustos 04, 2009

durumumuz

Söyle bir bakalım,

Laikliğe karşı odak olduğu mahkemece tasdik edilmiş iktidar partisi, TBMM Başkan adayını açıkladı, biliyorsunuz, aslında kanun gereği partiler başkan adayı için grup kararı alamıyorlar Başvurular bireysel yapılıyor. Benim görüşüme göre içinde demokrasi olmayan bu partide tek seçici karar alıyor, mebuslar da evet diyor. Hamdüsenalar olsun plakalarında Cumhurbaşkan'lığı forsu, 01 ve 02 numaralar bulunan her birinin değeri binlerce emeklinin bir ömürlük maaşına bedel otomobillerdeki hanımefendilerin artık üçü de tesettürlü. Aman canım sadece tesadüf... Yoksa kimsenin özellikle hanımları tesettürlü olanları bir yerlerin başına getirdikleri falan yok...

Geçen gece geç saatler, canlı yayın mı yoksa bant mı bilemediğim, bir programda Fatih Altaylı ve yardımcısı bey, karşılarında fesli (evet bildiğiniz fes, hani şu kırmızı külah) olan saçı olmayıp uzuun sakalı bulunan bir zat ile görüşmekte, önce aaa artık o kadar çok uykum var ki arada rüyalar görüyorum, hem de böyle rüyalar diyorum, yoooo aaaaa gerçek, bu defa herhalde bir şaka programı diyorum, ama sunucuların yüzündeki derin ve konuğun yüzündeki herkesi alaya alan ifadeleri görünce aklım başıma geliyor. Rüyada bile olsa hayra yorulmayacak durum karşısında, içimden gerek sözleri söyleyerek kapatıyorum ama sabaha kadar bu durum aklımdan çıkmıyor. Nasıl yahu nerde Cunhuriyetin devrim kanunları, nerede şapka devrimi, nerde buları gözeten ilgili merciler. Herhalde saat geç farkına varamadılar, saat geç ama yakında herşey için çok geç olacak......

Askere yardımcı olan Köy korucularının görece gitme töreni yemini Kur'ana el basarak yapıyorlar, yani laik devlet, hukuk falan neymiş, onlar yalan ..... ( be kardeşim sussana, amerikada da başkan İncile el basmıyor mu?)

Asker.......... geçen gün gazetede okuyorum, Astsubay ve Çavuşların rütbesel sıfatları "Bey" olacakmış, nasıl yani ? yani çavuş bey olacak, onbaşı onbeyi, falan, yakında rütbeler, mirliva, müşir, generaller, paşa olur eh ordunun ismi mesela Asakir-i mansureyi Muhammediye olur mu ? yok canım aaaaa..... Rica ederim, "bey", "beyzade" vs sıfatları laik cumhuriyetçe kaldırılmıştır. Zannederim şerefli ordumuzun ilgilileri bunu hatırlarlar......

Sigara yasağı nedeni ile dün gene iki kişi öldürüldü Allah rahmet eylesin....

Çok şükür, nevizade, çiçek pasajı gibi yerlere artık kimse gitmiyor, böylece ahlaka mugayyir işret edilen yerler inşallah tümden topu atarak kapanır, adım adım içkinin yalnızca evde içilmesi (ki anadoluda artık böyle), daha sonra içki ve sigaranın tamamen yasaklanarak, müskirat ve mükeyyefatın zararlarından kullar korunmuş olacak.... lütfen bana hemen sigaranın ve içkinin fenalıklarından bahsetmeyin, ya da amaan canım sende iyice vehimler içindesin demeyin, birincisi sigara içen biri değilim hiç te paket taşımadım şu yarım asırlık hayatımdaç, içkiyi haftada bir keyif için içerim, olmasa da aklıma gelmez. Benim derdim durumu anlatmak zannederim yukarıdaki örnekler ne durumda bulunduğumuzun daha iyi açıklıyor.

Kalın sağlıcakla, tabi kalabilirseniz.