Perşembe, Temmuz 31, 2008

Haydi bakalım, artık işimize bakalım

Eveeet, karar çıktı, işlem tamam, karar sırasında açık bir forumda verilen tepkileri okumaktaydım, özellikle AKP seçmeni vatandaşlar, " işte CHP'lilere, laiklere kapak oldu", "haydi yola devam" gibi ve bazı buraya yazmak istemediğim ( küfür değil), notlar düşüldü, bunlarında, stersten kaynaklanan ani tepkiler olduğunu, aklıselim sahibi kimselerin bunları yazmayacaklarını düşünüyorum.

Karar ortadadır, AKP suçlu görülmüş ve ceza almıştır. Bu kadar basit bundan böyle artık verilen karar demoklesin kılıcı gibi AKP'nin başında sallanmaktadır.

Şimdi ne olmalı daha doğrusu ben ne bekliyorum, hatta bu beklentilerim Başbakan'a açık mektup olsun.

Ben devlet büyüklerine saygı gösterilmesi düsturu ile yetiştirilmiş biriyim. Yarım asırlık yaşantımda yaklaşık 33 yıldır oy veren biri olarak, ne kadar kızarsam da devleti yönetenlere belli bir saygım olmuştur, bu saygı yanlızca kişiliklerine temsil ettikleri vatandaşların verdiği yetki ve vekaletedir.

Bu bakımdan bu benim Başbakan'ım veya Cumhurbaşkan'ım değil deme hatasına düşmemeye gayret ederim, elbette ki gönlümce muhalefet ederim, ince espirilerle hiciv ederim, kişiliklerinde ve tarzlarında hoşuma gitmeyenlerden bahsederim ama bu hiç bir zaman hakaretamiz bir tarzda olmaz. Bence muhalefet bu olmalıdır, her ne olursa olsun karşılıklı saygı benim için esastır.

Bu nedenle, şu açık mektubum Sayın Başbakan'a

Sayın Başbakan'ım

Dünyanın zor bir dönemden geçmekte olduğu bir sırada Miletin oyu ile laik ve sosyal bir hukuk devleti olan, TÜrkiye Cumhuriyeti'inin Hükûmeti Başkanı olduma şerefine ulaştınız. Büyük bir başarı ile tek parti olarak iktidar oldunuz, Milletimizin, yaklaşık %47 si başkanlığını yaptığınız partiye teveccühünü gösterdi, bakiye %53 başka partilere oy verdi.

Yaklaşık bir yıl önce seçimleri kazanmanızın akabinde parti merkezi balkonunda çok güzel bir söylev vererek, herkesin başbakanı olacağınızı beyan ettiniz.

Daha sonraki uygulamalarınız için size muhalefet edenler, balkonda verdiğiniz herkesin Başbakan'ı olma yolundaki demecinize uygun davranmadığınızı gözlemlemişler bu konuda çeşitli şekilerde fikir beyan etmişlerdir.

Daha sonrasında hepimizin malumu olan, kapatma davası ile pek çok şey ayan beyan görülmüş ve konuşulmuştur. Mahkemenin vermiş olduğu karar hepimizin malumudur.

Şimdi önünüzde artık yepyeni bir sayfa mevcuttur, oy veren bir vatandaş olarak, sizde beklediğim, ortamı germekten kaçınan, öncelikleri tabanınıza göre değil tüm Millet'in önceliklerine göre tayin etmeniz.

Memleketi gerecek söz ve tavırlardan imtina etmeye azami gayret göstermeniz; gerçekten de herkesin Başbakan'ı olam dirayetini göstermenizdir.

Sizin gibi düşünmeyenleri de kaale almanız ve onların düşüncelerini de en adil şekilde irdelemeniz ve hatta o muhalif düşüncelerin doğru olduğuna kanaat getirdiğiniz kimilerini de aynı şekilde hayata geçirmenizdir.

Anlık parlamalar yerine özellikle ketumiyeti tercih ederek, tüm halkımızın muhalif bile olsa saygısını kazanacak tutumu göstermenizdir. Gereksiz yere siyasi tansiyonu yükseltmemeiz, gerektiğinde bunun için en zor esneklikleri şiar edinmenizdir.

Bizi Arap ülkeleri konumuna değil Avrupa Birliği klasına yükseltecek tüm gerekli adımları çok acilen atmanızdır.

Özgürlükleri yalnızca kendi partiniz ve tabanınız için değil size en uç muhalif olan vatandaşlar da dahil olmak üzere herkes için canı gönülden istemenizdir.

Gerektiğinde bağrınıza taş basarak hükümet içinde dahi yenilikler yapmanız ve herkesi rahatlatmanızdır.

Sayın Başbakan, ben sizi en hiddetli hallerinizde de ve çok yumuşak olduğunuz durumlarda da takip etmekteyim, şunu da bilhassa belirtmeliyim ki memleketimizde şu andaki tek gerçek politik lider sizsiniz. Sizin terörde ölenlerin yakınlarına sarılırken gördüğümüz müşfik ve "baba" ifadenizi, geçtiğimiz sene Bilgi Üniversitesi'nin açılışındaki bilge tavrınızı da gördüm, bunları şayanı takdir olarak not ettim. Zira ben muhalif de olsan Memleket'imin Başbakan'ına saygı ve hürmet duymak isterim.

Acizane ricam, son durumdan gerekli olan dersi tam olarak çıkarmanız, almış olduğunuz yüksek oy oranının verdiği güç ile adil bir yönetiml ile hepimizin yüzünü güldürecek ve tarihe en saygın olarak geçecek tavır ve davranışlarda bulunmanızdır, bunda hiç şüphem yoktur.

Siz ve partinizi, korku veya tedirginliklerle değil, muhalif bile olsak saygı ve demokrasi içinde yarıştığımız bir olgu olarak görmek isterim.

Tüm bunların neticesi Türkiye Cumhuriyet'inin maddi manevi her konuda yücelmesi, yükselmesi ve dünyada sözü dinlenir önemli bir devlet olmasını temin edecektir.

Bu düşüncelerle, yüce görevinizde muvaffakiyetler dilerim.

Saygılarımla
,

Yarın da muhalefet partilerinin başkanlarından taleplerimi yazacağım.

Not: Anayasa Mahkemesi üyelerinin yoğun ve takdire şayan çalışmalarını tebrik ederim. Ancak Mahkeme Başkanı'nın karar açıklamadaki heyecanını ve önce kararı okumak yerine kişisel mülahazalarını çok duygusal bir biçimde aktarmasını yadırgadım. Gerekli olan bence, kararı tam olarak okuyup gitmekti , tabii bu benim kişisel düşüncem......

Çarşamba, Temmuz 30, 2008

Parti Kapatma vs.





Yazımı yazıyorum ama bir taraftan da kulağım TV'de, eğer AKP kapatılmazsa zaten Anayasa Mahkemesi kararını hemen verir, geçer gider. Zaman uzadıkça uzarsa bilin ki kapatma ihtimali yükselir. Buradan ahkam kesmeyelim, ben Anayasa Mahkemesi üyelerinin siyasi bir karar vereceklerini hiç zannetmiyorum, Yüksek Mahkeme önüne getirilen delillere bakacak, delilleri kabul edecek veya etmeyecek. Kabul ettiği delillerin durumuna göre müzakere edip karar verecek. Verdiği kararın hukuk karşılığına göre de ya cezalandıracak ya da bir suç unsuru yoktur diyecek bitirecek.

Eğer AKP'yi "odak" olarak nitelerse o zaman, 71 kişi hakkında birer birer yasal kararlar verecek.

Hukuk her ne kadar soyut gibi görülse de, tamamen somut kavramları olan bir bilim dir, özellikle bilim olarak yazıyorum, müspet ilimdir. Acıyarak, kollayarak vs. karar vermez. Mahkeme adildir, kararları da tamamen hukuki verilere dayanır.

Ne olur sonuçlar

1) Mahkeme AKP'yi kapatmaz, bu durumda

a) AKP şımarır sistem ile istediği gibi oynar, anayasayı değiştirir hatta laikliği bile kendine göre yorumlar ve dayatır.
b) Başbakan, 22 temmuz seçimlerinde balkondan yaptığı konuşmayı tekrar eder, ve buna tamamen uyar böyle demokrasi kazanır, ülke sağlıkla yönetilir.
c) hiç bişey olmaz aynen devam eder. tüm kötü senaryolar balon olur.

2) Mahkeme AKP'yi kapatır, bu durmda,

a) AKP yeni kuracağı bir partiye transfer olur, Başbakan ceza alır, yerine biri emanetçi olur, zaten bu durumlara Türk politikası aşinadır.
b) Cumhurbaşkanı istifa eder, yeni kurulan partinin başına geçer, Tayyip Bey cumhurbaşkanlığına aday olur, halk seçeceği için Cumhur başkanı olur, ali- veli, veli- ali durumu olur.
c) yeni parti reflekslerle hemen seçime gider, halk gene bu ekibe acır be oy patlaması olur.
d) yeni parti reflekslerle hemen seçime gider, halk başında Tayyip bey gibi bir lider görmediğinden az oy verir
e) bu seçimlerde Abdüllatif Şener gibi birinin yeni kuracağı parti umut olur başarır/başaramaz bilinmez
f) vs. vs. vs. vs.

3) AKP kapatılmaz, hazine yardımından kısmen veya tamamen pay almama cezasına çarptırılır

Bkz. 1 . madde.

Durum bu Yüksek Mahkeme karar verene kadar zaten bildiğiniz bu maddeleri düşünün. Karar ne olursa olsun demokrasi kazansın.

Not: Bazı siyasiler hep beraber sokakalara gidip terörü lanetleyelim, bu karmaşa ortamında orada bir ekzos patlasa ne olur biliyormusunuz. Aklımızı başımıza devşirelim, terörle delikanlı gibi savaşılmaz zira terör adı üzerinde delikanlı değil tırsıktır, gizli saklı davranır insan öldürür. Haaa genede sokağa çıkalım diyorlarsa bu memleket için canımız feda çıkarız, ama yürüyüş kolunun başında , Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve tüm parti liderleri olursa.....

Kalın sağlıcakla
.

Salı, Temmuz 29, 2008

gene terör ile ilgili

Dünkü yazımda da bahsettiğim gibi, dün alçakça katledilmiş süt kuzularının, anne olamamış kadınların, çocukların, kadın erkek insanların, bu yaşamdan koparılışlarının töreni var idi. Yolları ışık olsun haketmedikleri şekilde hoyratça koparıldılar bu dünyadan, hele o doğmamış bebek beni zaten yaralı olduğum bu günlerde daha da kederlendirdi.

Şimdi başka bir noktadan bakalım, dikkat ettiniz mi seversiniz-sevmezsiniz ama tek bir gerçek lider vardı ortada o da başbakan, efendi gibi kıyafeti, kravatı, dik duruşu ile tabutu sırtlaması, oradaki bir babaya sarılışı onu gerçekten de çok içten olarak yanaklarından öpüşü, surat ifadesi ile adam gibi durdu orada. Bir parti başkanı değil, toplumun ona yüklediği sorumlulukla bir başbakan olarak oradaydı, hani hep şikayetle bahsedttiğim tavırları hiç yoktu, şefkat ve dirayetle orada durdu, aferin, halk bunu ister....

Peki bu tören yanlızca hükümet eden partinin yandaşlarının töreni mi idi, yooo muhakkak orada da başka partilerden olan ölü yakınları da vardı, peki bu partilerin genel başkanları neredeydi, allan bilir. Biri törende mevcuttu, mecliste tek kişi ile bulunan TBP, ya diğerleri, arkadaş millet karşısında lider ister, arkasından yürümek, kendi hakkını koruyacak adam ister, hele bu gibi travmatik ortamlarda. CHP genel başlanı oraya birkaç saat önce gitmiş olmasına rağmen cenazede oralarda değildi. Neden ?????

Oysa TV'ye bakarken görmek istediğim şu idi, Başbakan, herkesi davet eder, kendi uçağı ile getirir ve orada hepsi kolkola durulardı. Biri yapmadı diğerlerinin aklına mı gelmedi, yoksa Ben'im Sen'sin hallerinden mi. Hangi siyasi farklı görüş memleketin canının yandığı bir ortamda birbiri ile birlikte saf tutmaya engel olabilir. Orada anasının karnında doğmamış bir bebek yatarken hangi siyasi düşünceler yumağı, orada olmamayı düşündürebilir. Pes doğrusu.

Ben yarım asırlık hayatımda böyle şeyleri çok gördüm, bu gibi uyumsuz hallerin memleketi nelere sürüklediğini de. Bizden olanlar ve olmayanlar yaratmanın cefasını bu millet çok çekti. Mederes'in "Vatan cephesini" biliriz, bizzat şahit olduklarımın içinde, uzlaşmaz Demirel'in 12 martta memleketi getirdiği durumu yaşadım, sonrasında bir türlü kibirlerini kırıp başbaşa konuşamayan Demirel ve Ecevit'in esaeri olan 12 eylül'ü . Arada Demirel ile Özal kavgalarını. Sonra yakın zamanda artık esameleri okunmayan Çiller ve Mesut Yılmaz vak'alarını. Bir hükümette olup ta bir türlü bunu beceremeyen Ecevit- Devlet Bahçeli kavgasının getirdiği kriz ve sonrasındaki gereksiz seçim ile AKP'nin iktidar oluşunu. Yani diyeceğim hiç bir işe yaramadı.

Sonra Başbakan'a ve ona oy verenlere kızmayalım, işte karşılarında ( severiz sevmeyiz) adam gibi bir lider onlara gayet de güzel hitap ediyor.

Ya diğerleri????

Devir sükünet ve uzlaşma devridir, zira konu memleketin bekasıdır. Aklımızı başımıza almanın zamanı geçmektedir. Akıllıca uzlaşma, sanılanın aksine insana mağlubiyet değil büyüklük verir, halk görür asla kör değildir, unutmayalım bu halk bir Mustafa Kemal yaratmış ve onun arkasında dimdik durmuş bir halktır
.

Pazartesi, Temmuz 28, 2008

Kılık kıyafet ...... hayret

Şu anda, Güngören'de adice öldürülenler için yapılan dini törene gözüm takıldı.
Devlet erkanı orada, hayatını kaybedenlerin yanında, Başbakan ( seversiniz, sevmezsiniz) şartların gerektirdiği adam gibi gibi kıyafeti, anlamlı kıravatı ile, gene bir kısım bakanlar ve diğer zevat kıyafetleri eksiksiz olarak mum gibi saf tutmuşlar... ama o da ne, başbakanın sağında kalan kişilerin arasında bir bakan daha var o ise, beyaz elbisesi, göğsüne kadar açık gömleği, gömleğin açık olan kısmına asılmış güneş gözlükleri ile.......

Düşüncelerim şunlar oldu,

- ayıp yahu, orada üzerlerine şanlı bayrağımız koyulmuş tabutlarda yatan insanlar için bir tören yapılmakta, hem bayrağa, hem devlete, hem nâhak yere katledilmiş insanlara ayıp değil mi???

- yoksa "velev ki" bu bir siyasi tavır mı, yani ben kravat takmam ( İran daki bakanlar gibi)

- ya da bakan çok acil ve acılı olarak gelmişti buraya ve fırsat bulup daha koyu bir elbise ve kravat takamadı, gözlüğü ise bilemeden oraya koydu.

Her ne ise hiç yakışık almaz bir hal, sayın bakan, bir kravat bulamadınız mı, bulamadıysanız gömleğinizin üstten iki düğmesi mi kopmuştu, o gözlüğü koyacak bir ceket cebiniz yokmuydu.

Bende hiç yakışık almadı çok ayıp oldu, gene de siz bilirsiniz.


not: Sayın Baykal, sabah bu yere ziyarete geldiniz, cenaze namazında neredeydiniz.

Pazartesi, Temmuz 21, 2008

günlük notlar


Geçtiğimiz pazar günü, boğaz maratonu vardı, bir yazım hatası ( artık böyle diyeyim de ) ben giremedim, sevgili de içindeki mercimek kafa yüzünden giremedi. Katılan arkadaşlarımızla beraber oradaydık. Çok hoşuma gitti hem organizasyon hem katılanlar, orada gerçekten de keyif duydum, güzel şehrimle gururlandım. Seneye sevgili ile ben de katılacak bu keyfi yaşayacağız.
Aynı gün yaşadığım bir olay da bana biraz garip geldi. Maraton tüm hızı ile devam ederken biz de :( kahvaltı yapmak üzere House Cafe'ye ( ortaköy) gittik oldum olası House Cafe'leri severim, burada minik bir sezenişte bulunacağım, nefis bir pazar sabahı saat 10:00 cıvarlarında gittiğimiz için ortaköyde denizin dibinde oturamadık House Cafe'de zira o sırada bomboşl olan bu bölüm ancak 11:00 de açılıyormuş, yukarıda oturabildik, neden ki ?????
11:00 de gelen müşteri başka biri mi? daha fazla mı para bırakır, nedir anlamak mümkün değil.
Neyse masalar bildiğiniz gibi birbirine yakın, yanıöızdaki masa ile bizim aramızda kalacak şekilde adı görünmeyecek gibi katlanmış bir gazete duruyordu, eğilip oturan beye bu gazetenin kendisinin mi olduğunu sordum, hayır buyrun dedi, teşekkür ettim gazeteyi aldım, adını görünce gayrı ihtiyari bizim tarafa dönerken aaa bu imam gazetesi ben bunu okumam deyip yerine koydum, Yandaki bey "yoo dedi o bizden değil ,şu grubun", "iyi ya dedim o grupta onlardan değilmi, hatta gurubun başındaki kişi şu kişinin oğlu değil mi, bu nedenle okumuyorum " dedim, "çok ön yargılısınız" dedi ben de, " hayır dedim bu bir önyargı değil kendimce protesto ediyorum" işte burada vurucu sözü etti karşımdaki, " ama sizi kimse duymuyor" "olsun dedim ben kendimce tatmin oluyorum" ... "o zaman şunu okuyun" dedi, kendince karşıt olduğunu düşündüğü bence aynı düzenin başka görünümlü versiyonu olan bir başka gazeteyi uzatarak; geldiğim nokta şu demek ki hangi gazeteyi okumayacağımı hafif yüksek sesle bile belirtmem birilerini rahatsız edebilip, hiç tanımadığı insana müdahale ettirebiliyor. Demek geldiğimiz nokta bu. Ben gençken bazı gazeteleri elinde taşıma gafletinde bulunanlar (sağcı-solcu faketmez) vurulurdu. Umarım bir daha o günlere dönmeyiz. Umarım, umarım....

Yazar Nedim Gürsel'in soruşturmaya tabi tutulması hala bana enteresan geliyor. Elbette herhangi bir kimse ve gruba hakaret içeriyorsa diyecek lafım yok, zaten adalete aksetmiş bir konu bir şey söyleyemeyiz... Ama biz, bir de şuradan bakalım, mesela bazı camilerde, hocalar cemaate açık konuşmalarında, kendilerince mümin olmayanlar için, mesela başka bazı dinler, içki içenler, başı açık olanlar vs vs gibiler için açıkça "sapıklık, sapkınlar" vs gibi yakıştırmalar yapıyorlar, işte mümin sınıfına giremeyenler bunu dinleyip hatta kaydedip deseler ki şu arkadaş bizi açıkça sapkınlıkla itham ediyor o zaman imam arkadaş hakkında soruşturma olur mu, eh nede olsa sapkınlık olarak nitelenen davranışlar da toplumun belirli bir bölümünün inancı yada yaşam tarzı olabilir, üstelik hiç bir zararı dokunmayan fiillerdir.......

Demokrasi işte sesli düşündüm herhalde bana bişey olmaz bu yazıdan dolayı. Neyse bence herkez rahatça konuşmalı düşünmeli yazmalı açık hakaret içermedikçe de kimse bundan nem kapmamalı, zaten insanın belirli bir inancı varsa başkaları onu hiç ilgilendirmez kendi kendine bildiğini savunur ve yaşar, başkalarını mecbur etmedikçe de kimseye bir zararı olmaz.

Hepinize güzel mutlu, başarılı, keyifli, aşk dolu bir hafta olsun...

Salı, Temmuz 15, 2008

Bugünler.

Eveet,
Haftasonu gene Heybeliada'da Halki Palas'taydık pek keyifliydi her zamanki gibi. Çoluk çocuk cümbür cemaat gittik. Biricik Sevgili, canım Alara, Kero, sevgilinin içindeki tatlı fasulye :) Keyfiliydi, sevgili yazıp resim de koymuş http://tanyasecil.blogspot.com/ bana söz düşmeezzz..

Ada insanları (yani yaz kış orada yaşiayanlar) hep dikkatimi çekmiştir, onlar sanki İstanbul'da yaşamıyorlar. Bir defa sakinler, zamanı kafalarında halletmişler, telaşları yok, çok daha huzurlular, anladığım yanıbaşlarındaki şehir ile hiç alakadar da değiller. Çok daha modernler. Kaç göç, sıkmabaş falan da değiller, aslan gibi yaşıyorlar..... Çok hoş, çok keyifli aman bozulmasın keyifleri...

Memleketin halleri ile ilgili yazı yazmak istiyorum ama, bu hükümete karşı yazı yazan herkesin bir örgüt üsesi olma durumu oluştu, neme lazım benim yeni kurulmuş bir ailem ve beklediğim bir bebek var diye susuyorum.

Acaba istenen bu mudur, susalım oturalım aksi taktirde, örgüt üyesi olarak kale alınma durumumuz var, şakası da yok ha, ağır ceza ve müebbet falan. Demek ki bir cumhuriyet mitinglerinde de örgütsel faaliyet içindeymişiz yahu, hiç böyle düşünmemiştim. Oraya katılan herkes malum örgütten mi oldu şimdi. Allah allah anlayamadım.

Bu durumda %47 nin bakiyesi olan %53 örgüt üyesi mi, acaba yakında muhalefet partileri de örgüt olup ceza alır mı..... yoksa bunlar hep benim vehimlerim ve yanlış anlamalarım mı? Bir kısım Medya ve hükümetçe estirilen hava bize aksettirilen durum bu....

Ben tüm bunların bizleri daha da karıştırmaktan ibaret olduğunu anlıyorum. Hiç bir Savcı veya yargıcın, TC kanunları dışında davranmayacağını biliyorum, o bakımdan müsterihim, eğer bir konuda TC kanunlarına göre yanlış yapan var ise bu ispatlanır, temyiz olur ise yapan, cezasını çeker, yok ise bu durumda beraat eder. Haa eğer boş yere içeri girmelerine ne diyeceksin derseniz. Bu durumda herkes hakkını arar ve elbette adalet tecelli eder.

Hiç korkmayın çekinmeyin. Savcılar adları üzerinde "Cumhuriyet Savcısı'dır". Yargıçlar bağımsızdır, tarafsızca kanunlar uyarınca karar verirler, yargı ve savunma müesseseleri mevcuttur. tıkır tıkır çalışır ( geç te olsa ).

İşte memleketimizi ilgilendiren iki yargı olayı, sakince oturup bekleyelim neticelensin, Türkiye Cumhuriyeti, tüm bunlardan kazançlı çıksın. Demokrasimiz daha da parlak olsun. Birbirimize düşmeyelim, kamplara bölünmeyelim, onlarcı bunlarcı olmayalım. Soğuk kanlı olalım ve adaletin tecelli etmesini bekleyelim.

Salı, Temmuz 08, 2008

SEVİNÇ


Pek sevgili kız kardeşim, Çok kıymetli dostum evlendiler.
İki güzel insan....
eminim çok keyifli bir hayat olacak onlar için,
sevinçliyiz,
keyifliyiz.