Pazartesi, Ağustos 02, 2010

60 yıllar filmleri

Bazı geceler, uykum geç geliyor, sevgili de süt sağmak ve Aliş peşinde koşmaktan yorgun düşüp uyuyunca, sıcağın da etkisi ile balkonda oturup manzarayı seyrediyorum keyifle.


Aslında adada oturduğumuz ev ve cıvarı bana 60 lı yıllardaki Göztepe, Çiftehavuzlar, Erenköy, Caddebostan'ı hatırlatıyor. Bir de açık sinamalar olsa tam olacak.


Sinemalar dedim de balkonda manzara seyri faslım bittiğinde nadir de olsa Tv'ye bakıyorum, özellikle 60 lı yıllardan kalma bir film varsa muhakkak durup izliyorum.
Nedendir bilinmez o filmler bana daha daha çok keyif veriyor belki alışkanlıktan olsa gerek.


Bir kere o filmlerde fuzuli şişirilmiş görsel efektler, kafayı allak bullak eden sayısız karakterler yok. Benim gibi karmaşayı sevmeyenler için daha yalın filmler.


Keyifli polisiyeler, James Bond, Flint gibi casus filmleri, rahat salon komedileri, II dünya savaşı filmleri... daha niceleri, benim için pek güzeldiler.


James Bond'un Sean Connery olduğu dönemler. Elbette James Bond'u herkes tanır ama mesela bir Flint vardı James Coburn oynardı, hiç unutmam kolundaki saatten çıkan bir mekanizma kalbini durdurur kısacık ama tam dinlenir gene aynı mekanizma kalbiri çalıştırır işlerine devam ederdi... Vaaay teknolojiye bak... 


Yandaki resimde gördüğünüz soğuk ama esprili karakter Flint


Sonra Matt Helm... Dean Martin'in canlandırdığı sulu ajan, nedense her film Las Vegas'ta çekilir gibiydi ... Güzel sarışınlar ve vazgeçilmez viski bardağı şu afişe baksanıza 


Sıkılmadan zaman  geçip gider....


 Aman hem seyredeyim hem düşüneyim falan demezsin seyreder güzel vakit geçirir sonra çıkar yaşama dönersin.
Tabi küçüksen bir müddet o karakter olduğunu zannedersin
Ama hayat zannetmez.... 

Bir de 60 ların vazgeçilmezi vardı Louıs De Funes, ne yazık ki sinema kanallarında onun filmlerine pek rastlayamıyorum. Aslında muhakkak dvdleri bir yerlerde bulunur, bulsam hemen talip olacağım... Diğer bir ünlü komedyen Bourvil ile olan bir iki filmine kadar da güzeldi. Basit vodvillerdi belki ama ben özlüyorum...






Bizde Çılgın Dünya adı ile gösterilen It's a mad mad mad world isimli bir film vardı ki herhalde 20 kere gitmiş her defasında gülmekten çatlamıştım ne filmdi yahu... 


Bir sürü Rock Huson, Doris Day filmeri...


Elbette pek çok ağır ingiliz ve fransiz filmleri...


Mihael Caine'in Harry Palmer olduğu filmler ....


Vazgeçilmezim  Peter Seller's ve Pembe Panterler...




Dick Van Dyke ya da  Julie Andrews'li çocuksu filmler...


Kimbilir daha neler neler ben hala daha keyifle seyrediyorum.....

8 yorum:

Tanya's dedi ki...

Her gece uyandığımda seni tv karşısında buluyorum ya..pek eğlenirken üstelikte...

Ben de 80leriişte böyle seviyorum..

Ersin dedi ki...

hahha her gece değil sevgili...
ama arada gerçekten de keyifli filmler yakalıyorum

basri dedi ki...

Hakikaten o filmlerin keyfi teknoloji destekli yeni filmlerde yok. Nerde The longest day gibi bir harp filml veya orijinal Three ten to Yuma gibi western'ler.

Feride Nizamettin dedi ki...

Ama ama..bu dediklerinizi ben de çok seviyorum...

Dean Martin'in şarkıcılığı kadar komedyenliğini de beğenirim. James Coburn'ü pek karizmatik bulurum (biliyorsunuz biz hatunlara karizma şart:)

Doris Day, Peter Sellers..

Ama her zaman bir numaram Gene Kelly'dir..

Ersin dedi ki...

kesinlikle katılıyorum abi
bir gece perdede eski filler seyredelim

Ersin dedi ki...

pisikopati evet ama Gene Kelly biraz daha 50 ler değil mi fakat ben de singing in the rain in meşhur sahnesi defalarca sıkılmaqdan seyredebilirim haklısınız :)

basri dedi ki...

Ersinciğim ben western deyince en önemlilerinden, John Wayne, Richard Burton'lu Alamoyu unuttum. Yaşlılık işte.

Ersin dedi ki...

abi düşündükçe insanın aklına neler geliyor, burada hatırlayabildiklerimiz elbette devede kulak ama gerçekten de şahane filmlerdi, mesela Burt Lancaster'li bu güne kadar çekilmiş en iyi tren filmi siyah beyaz "The Train" oradaki görüntü efektlerini düşünüyorum da hiç elektronik olmadan bu derece muazzam...