Çarşamba, Ağustos 27, 2008

Tatil güzeldir 4

Kaldığımız yerden devam edelim efendim.

Kaderin ağır sillesini yemiş geçmişin cenneti, Bodrum merkezden ve o cıvarlardan, acele ile ayrılıp, Yalıkavak bölgesine doğru gittik, bakına bakına ama hiç bize hitap edecek bir yer bulamadık. Şansımızı Türkbükü, Lemon Tree motel de deneyelim diyerek devam ettik.

Sabaha karşı saat üç cıvarı, biraz da çekinerek Lemon Tree'nin dış kapısından içeri girdiğimde, İçimi huzur kapladı, geniş bir bahçe büyük bir havuz, güzel bir atmosfer, sessizlik sükunet ve huzur, o gecenin en güzel haberi oldu. Hemen yer olup olmadığını sordum, müdire Canan hanımı çağırdılar, "evet " cevabını alınca coğru arabada yarı uykulu vaziyette bekleyen gene de güler yüzlü canım sevgili'ye koştum.

Hemen inip arabayı da boşaltıp yerleştik odamıza, gayet güzel olan odamızda tütsüler, organik sabunlar, masaj yağları vs. herşey mevcuttu. Tertemiz buz gibi çarşaflara kendimizi bırakmamızla uyumamız bir oldu.

Sabah bermutad geç olmayan bir saatte uyanarak, bahçenin sepserin tamamı yemyeşil sarmaşıklarla neredeyse salon haline gelmiş olan kahvaltı bölümüne geçtik. Orada, her konu ile ilgili Mustafa, bize güzel kahvaltı hizmetlerini yaptı. Büyük bir nezaket örneği olarak kapımıza bırakılan ( bir gece önce Cumhuriyet okuduğumuızu laf arasında söylemiştik) Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerini de alıp nefis bir kahvaltı yaptık. Canan hanım gecemizin nasıl geçtiğini sorduğunda geniş bir gülümseme ile memnuniyetimizi belirttik.

Daha sonda zun zamandır bu civara gelmemiş olan biz, nerede denize girelim dedik, Canan hanım, burada KUUM diye bir yer var güzel diyorlar ama isterseniz Yahşi'den girin dedi, Yahşi aklımıza yattı ne de olsa orayı ikimiz de biliyorduk.

Hazır kıt'a hemen yola düşüp Yahşi Yalı'sına geldik, sahilin tamamı plajlar ve sitelerce parsellenmiş olduğundan bir "otopark" a arabamızı bırakıp bir takım, döküntü sayılacak işletmelerin içinden geçerek sahile ulaştık. Sahil , dediğim gibi şezlonglar ve şemsiyeler ile tamamen parsellenmişti, bölüm bölüm olan şezlong öbeklerinin her birinin ayrı bir işletme olduğu anlaşılıyordu. Bir bölümün boş olduğunu görerek hemen denizin kıyısına yerleştik. Doğru denize koştuk, biraz denizde oynanan tenis ile pingpong arası raket oyununu keyifle oynadık.

Kısa bir süre içinde boş olan etrafımız çeşitli insanlar ile doldu çocuklar birbirlerine kum ve su atarak ve hatta boğmaya çalışarak canhıraş feryatlar ettiler, anne babaları birşey demedi, o arada Serdar Ortaç çalan mülteci teknesi görünümündeki bir günübirlik tur teknesi de iskeleye yanaştı, insanlar o daracık yerden kendilerini dörüm döküm suya ve sahile attılar, ortalık adeta cehenneme dönmek üzere iken; biricik sevgili günün sorusunu sordu " istersen o KUUM denen yere gidelim "...... İnanırmısınız hiç bir kelime ve hatta birbirimize göz-kaş bile etmeden daha yarım saat önce geldiğimiz bu müstesna beldeden ayrıldık. VAh vah vah diyerek.

KUUM'a geldik. Burası Türkbükü ile Gölköy'ün tam ortasındaki burunda yer alıyor. Yeni açılmış zannederim AA1 sınıfı bir müşteri zümresi var, yani bir kısım, yeni zenginler, birkısım hazmetmiş zenginler bir kısım bizim gibi bir felakete dönüşmüş bildik plaj ve beachlardan kaçanlar gelmiş. Herneyse iskelenin ucunda kurulup yatıp yuvarlanıp yiyip içip, benim eski arkadaşım Cem ve eşi Elif'e rastlayıp gülüp denize girip vakit geçirdik, memnun da kaldık. Bodrum yarımadasında gidilececk en iyi yer diyebilirim.

Akşam yemeğini Lemon Tree de havuz başında sakin ve huzurlu bir ortamda yedik gayet de güzeldi. Daha sonra, Zeynep'ler ile buluşup sahilde Fidele'e gittik biraz içip eğlendik. daha doğrusu biz kendi kendimize eğlendik, etraf gene mahşer günü gibiydi. Güzel bir geceydi. Ama görünen oydu ki Türkbükü ( ki ikimizin de ilk tercihi değildir) artık tarihin sayfalarında almıştı yerini.

Ertesi sabah böbrek taşı sancısı ile uyandım, kahvaltıdan önce her zaman olduğum iğnem için önce eczaneye gittim, "kusura bakmayın enjeksiyon yapamayız ilacı verelim gidip sağlık ocağında yaptırın" şeklindeki medeni tavrı gayet normal karşılayarak yanımda otelden Mustafa ile sağlık ocağına gittim. "Kusura bakmayın muayene etmeden iğne yapamayız" cevabını aldım . "Peki benim böbrek taşımı nasıl muayene edeceksiniz, idrar tahlili mi yapacaksınız yada röntgen veya ultrasona mı alacaksınız burada bu imkanlarınız var mı? eğer var ise bu ne kadar sürer bu ağrı pek dayanılmaz bir ağrıdır" dedim. Dostlar böbrek taşı ağrısı çok kötüdür o sırada gözünüz hiç birşey görmez, ben ise dayanıyor ve güler yüzümü bozmamaya gayret ediyordum.
"Bilemem" dedi oradaki resepsiyonist, "hemşirelere sorun", hemşireler ise " doktora sorun" dediler, "ama önce kayıt yaptırın" , "peki" deyip zar zor yürüyerek gene kayıt yerine geldim, "olmaz" dedi genç hanım "kimliğiniz lazım", "peki" dedim sabırla ama çok ızdırabım olarak. Arabaya gidip ehliyetimi aldım ve uzattım "olmaz bu" dedi gene "neden ?", " TC kimlik numnaranız burada yok", "hmmmm, ama ben tatildeyim ezbere bilmiyorum ve nüfus kağıdım yanımda değil", "kusura bakmayın birşey yapamam", "önünüzdeki bilgisayardan hemen girip bulsanız çok ağrı çekiyorum", "olmaz buradan öyle arama yapamayız"....... Bunu duyduğumda camdan içeri dalıp hışımla ehliyetimi aldım, arabaya nasıl bindim bilmiyorum, Aziz Nesin'lik bir durum yaşamıştım ama güleecek halim yoktu. Doğru Gölköy' devam ettim. Taksi durağında derdimi anlattım şurada yapıyorlar dedi, gittim, gördüm, oldum, ohhh şükür.

Dönüp kahvaltımızı yaptık ilaç tesirini göstermiş ve ağrım iyice azalmış olarak hemeeen ver elini KUUM; gene keyifli bir gün geçirdik ancak Bodrum'da bizi daha fazla tutacak şey kalmadığını gördük.

Planımızda , bize çok şirin bir balıkçı kasabası olarak anlatılan ve aklımıza yatan Sığacık'a gitmek vardı. Saat 7'ye kadar deniz keyfi yapıp Bodrum yarımadasından tabiri caiz ise arkamıza bakmadan ayrıldık. Sentez bölümünde biraz daha açıklayacağım...

( çok uğraşmama rağmen yazım bittiğinde ilgili resimleri yükleyemedim yarın bu bölümde resimleri koymayı gene deneyeceğim)

Yarın son bölüm ve sentez.

7 yorum:

tubik dedi ki...

Böbrek ağrısı korkunç birşeydir babamdan biliyorum. Çok çok geçmiş olsun. Tabi o sıkıntıyla bizim güleryüzlü (!) ve yardımsever sağlık personelimizle yaşadığınız diyaloglar da cabası olmuş.

Sebnem'den dedi ki...

lemon tree'yi bende merak ettim şimdi hocam..
bizimde sevdiğimiz bir yer vardı bodrum da ama kapanmış..
bende pek sevmem bodrumu,o trafiğini,pisliğini..gürültüsünü..
mümkün olsa hep deniz üstünde yaşasak..alsak birer güzel tekne..ooo misss..

Ersin dedi ki...

ah be Şebo'cuğum gerçektende ne güzel olur değil mi, dur bakalım gün doğmadan neler doğar :)

Ersin dedi ki...

Tobik, gerçekten de her iki konuda da haklısın, ama ben kendimi iyi bildiğim için idare ediyorum :)

Ersin dedi ki...

Sevgili,

Ahh ne fena olmuş Bodrum değil mi?

Neyse sığınacak birkaç liman bulmuş olabilmemiz iki günün bingolarıydı..

Bir Hayat Dolusu dedi ki...

Sağlık sistemimizde bugünler iyi günlerimiz.
Daha kötüleri bizleri bekliyor...

Ersin dedi ki...

Haklısın..hele şu yeni genel sağlıksigortası durumları iyice zorlaştıracak herşeyi.