Sabah havai fişeğim sevgiliye kahvesini hazırlarken camdan baktım. Eskiden adı İnciburnu ya da Sedefadası olan (şimdi bu iki kardeş geminin de adları değişti) vapur, nedendir bilinmez ağır yolla, sahile paralel süzülmekteydi, gip gri deniz ve siyaha çalan gökyüzünün altında. Bütün ışıkları yanıyordu dürbünle baktım da pek yolcusu da yoktu hani. .... Hatıralarım canlandı......
Güzel şehrimin aksı böyle yamulmadan önce, iş ve yerleşim merkezleri nisbeten belirli yerlerdeyken. Benim gibi anadolu yakasında oturanlar için vapur çok önemli bir olgu idi. Bir araçtı demiyorum bilhassa, zira bir olgu idi gerçekten.
Bir kere belediyeye ait değildi o zamanlar, iskelelerinde iç içe geçmiş iki çıpanın ortasında Ay-Yıldız olan kırmızı beyaz bayraklı, TC Denizcilik Bankası TAO'ya bağlı Şehir Hatları işletmesine aitti onlar. Devletin gerçekten sosyal devlet olup, halkını kaz gibi yolunacak bir meta gibi görmediği zamanlardı. Devletin tüccar, herşeyin karlılık oranı olmadığı, en azından devletin halkını kolladığı zamanlar.
Onlar vapur idi halk dilinde, gemi demezdik, vapur..... biraz yaşlıca İstanbul hanımları ise vapor derlerdi. Fransızca "Buhar"dan, "istim"den gelirdi bu ad ya kimseler bilmez.... irili ufaklı çeşitliydiler ama gene de birbiri ile kardeş aynı yapı tipinde her tipten de birkaç adet olmak üzere hizmetteydiler.
Boğazda upuzun silindirik bacaları ile kömürlü vapurlar işlemekteydi, bunların çoğu 1920'li yıllar yapısıydı. Numaraları da vardı onların, 68, 71, 74, Güzelhisar, Altınkum, Halas ve benzerleri....Narin yapılı tekneleri ve pek mahir kaptanları vardı ... Rivayet odur ki, geçerken yalının o kadar yakınına kadar gelebilirlerdi ki oradan verilen, kahveyi veya baklava tepsisini alabilirlerdi.Boğaz iskelelerine devletin vapuru yanaşırdı şanıyla şerefiyle, şimdiki gibi yolcu motorları değil
Özlellikle Kadıköy-Karaköy vapuru önemli bir vapurdu, insanlar, 7.15 yada 8.00 vapurunda buluşmak üzere randevulaşırdı, ya da vapur iskelesinin saatinin altında... Her bir vapurun kendi karakteristiği, sesi, kokusu vardı, bir nevi canlı varlıktılar ( bu nedenle madde olmasına rağmen ingilizcede gemiye "it" değil "she" denmesine bayılırım)...
Bilhassa çocukluğumda ve ilk gençliğimde İngiltere'de Glasgow tersanelerinde yapılmış yepyeni olanları vard; İnkılap, Turan Emeksiz, Pendik, İhsan Kalmaz gibi....onlar da buharlıydı ama buhar kazanları fuel oil ile çalıştığından kömür dertleri yoktu, bize adeta yepyeni bir transatlantik gibi gelirlerdi. Heybetli bacaları vardı onların, Altıyola'a geldiğinizde, Kadıköy iskelesindeki (elbette eski iskele) vapurun heybetli bacasını görürüdünüz.
Giriş katının altında sonradan tamamen kapatılmış olan, salonlara giderdik talebeyken, kış günleri Turan Emeksiz
burası sımsıcak olurdu, orada sohbet,
muhabbet eder, vatan kurtarırdık.
Daha da önce annemle İstanbul'a gittiğim (zira karşıya geçmeye İstanbul'a gitmek denirdi) dönemlerde, arkadaki lüks mevkide otururduk, buraya gelen görevli bir liralık kağıt biletleri inanılmaz şık bir hareket ile koçanından kopartır, bir de ortadan yırtardı...
70 li yıllarda okul dünüşü, öğlen saatlerinde makina dairesine yukarıdan bakardık sevgili arkadaşım Mete'nin kız arkadaşını beklerken, yemek pişerdi koskoca bir tepside ne kadar da güzel görünürdü o saatlerde aç olan bizlere....
Yaz günleri sabah vapurunun üst kattaki açık bölümü keyifli olurdu. O vapurlarda kaptan köşkünü de gören tek kişilik oturma yerleri mevcuttu. Buraya oturur cam bardaktan vapur çayımı içerken, sabah simidini yer bir yandan da tertemiz her yeri pırıl pırıl olan ve hatta saksılı çiçekleri bulunan kaptan köşkünde, her bindiğimde aynı rirüellerle yapılan kalkış ve yanaşma manevralarını izlerdim. Kaptanlar yazları, bembeyaz gömlek ve pantalonları ile pek heybetli olurlardı. Akşamları, geceleri her vapur muhakkak burnundaki projektörleri yakarak yoluna bakardı, bunların bazıları elektrikle yönlendirilirken, bir kısmında ise minik bir kulübe ve onun içindeki görevli gösterirdi etrafı kaptana....
Bir de lodos zamanı vardı vapur kalkabildi ise özellikle Haydarapaşa mendireğinden çıktığında Sarayburnu açıklarında çılgınce sallanırdı, gençlik işte bayılırdım.....
Sisli günler bir başka olurdu öylece iskele yada cıvarında oturulur sisin kalkması beklenirdi, Fellini filmlerinde olduğu gibi.
Bir kötü tarafı salonlarda sigara içilmesiydi, ben sigara içmediğimden özellikle ayazın,yağmurun hatta karın olduğu günlerde en keyif aldığım şey vapurun arka sahanlığına gitmek ve orada durmaktı, soğuk olduğundan buralara kimseler itibar etmez, ben tertemiz havada kimbilir neler düşünürdüm, severdim orada yanlız kalıp hayallere dalmayı, hayat pek tazeydi daha yapacak o kadar çok iş vardı ki .... hey gidi...
Karaköy iskelesinde bir taraftan Kadıköy diğerinden Haydarpaşa vapuru kalkardı, Haydarpaşa vapurları vardı, hantal ama çok güzel "Ülev" ve "Suvat", Kadıköy vapuru kaçırıldığında can kurtarırlardı...
Suvat
Bir de "bahçe" tipi ada vapurları vardı muhteşem dizaynları inanılmaz güzel siluetleri ile mest ederleri bakanları,
Bir de "bahçe" tipi ada vapurları vardı muhteşem dizaynları inanılmaz güzel siluetleri ile mest ederleri bakanları,
"Fenerbahçe"
Dolmabahçe, Fenerbahçe, Paşabahçe.... Dolmabahçe zaten 90 lı yıllarda haince hurda edildi, Fenerbahçe bu yaz halen çalışmaktaydı ama maalesef sonbaharda iskeleye çekildi, bir tek Paşabahçe kaldı yadigar o da yakındır.....
İşte o şahsiyetli vapurları Marmara sisi bir bir alıp götürdü, gençliğimizi oradaki hayallerimizi, okul günlerimizi, koşturmalarımızı, üniversite günlerimizi, yeni yetme çalışan insan olduğumuzda geç kalmamak iç,n iskele verilmeden atlamalarımızı, iş yorgunu dönüşlerde kalabalıkta merdivenlerde oturmalarımızı, kimbilir daha neleeeer neleri.... hatıralar kaldı, hepsi güzel çok şükür.... Güle güle vapurlar, biz..... şimdilik buralardayız.
18 yorum:
Vapura binmeyi özlemişim ben. Özellikle de ada vapuruna. Ne güzel yazmışsın :) iyi ki hatırlattın :):)
masal dinler gibi okudum Ersin Abi yazdiklarinizi. Ne ozenilecek donemlermis! Artik iade-i ziyarete bekliyoruz tshirtunuz ve biz:) canli canli dinlemek icin bu guzel anilari!
Sevgili,
Ne güzel anlatmışsın vapurları..ben universiteden mezun olduğumdan sabahlar 7.15 Bosnatcı EMinönü vapuruna binerdim..herkesin birbirini tanıdığı..birinin simit..bir diğerinin cay ısmarladığı..senlikli olgulardı..senin de dediğin gibi..haftasonu binelim mi vapura?
Valla Zeyacım, maalesef yaşam tarzındaki değişiklikler eski güzel alışkanlıkları bazen unutturuyor, arada harılamak keyifli olur :)
Tıbikçim daha ne hatıralar var elbette en kısa zamanda iade-i ziyarete geleceğiz özledik sizleri, oturur sohbet ederiz bol bol
Geğil mi? sevgili, aynı insanlar olur hep vapurlarda bir müddet sonra selamlaşılır, ahbap bile olunur ve o ahbaplık sadece vapırda kalır hoştur yahu çok
Hakikaten bu hafta sonu vapura binelim "istanbul'a gidelim" el ele :)
Ersin Bey, bir de Caddebostan'dan kalkan vapur vardı hatırlarsınız,
ne güzeldi,hatta Caddebostan'a özel bir otobüs vardı şimdi hatırladım.
Serpil hanım,
hatırlamaz olurmuyum, ne kadar da güzeldi ve ne kadar kullanışlı ne kadar dinlendirici doğal treapidir vapurlar iyi hatırlattınız sağolun
Bir solukta okudum gene...Ne güzel anlatmışsın:))
aman efendim sybellam bloglara geri dönüş maşallah maşallah atrık yazılar bekliyoruz
Çok güzel yazmışsın Ersin abi. Duygulandım resmen. :)
Teşekkürler.
resimler ve yazı çok hoş, Tebrikler üstad :)
bir zamanlar, yazlık büyükada'deyken tüm yazlığın en keyifli zamanı vapıurda okuduğum kitaplardı.hep, direkt büyükada'ya gidene değil, adaları dolaşıp gidene binerdim ki, yolculuk uzasın...
şimdi de, karşıya geçerken hep vapuru tercih etmeye çalışıyorum, deniz otobüsünü değil.ah hocam, "melali anlamayan nesle aşina değiliz"...
teşekkürler mr paradise sevgiler.
ilahi bartonum haklısın
Ben adada - Burgaz adasında - geçirdim çocukluğumu. Çok sık ama çok sık binerdik. Benim için en önemli hatırası akşam vapuruna koşardık adada... Babalarımızı karşılamak için. Hemde hergün. İstisnasız... Ne güzel günlerdi onlar...
aynı hikayeyi annem de anlatırdı büyükada için :)
sağol cenk
Yorum Gönder