Cuma, Ekim 05, 2007

Gecekondu kültürü ?

Dostlarım,

Yaşım icabı özellikle gecekondu gelişiminin son 40 yılını gayet iyi biliyorum. Bakın kentlerimizin kıyısında yeşeren bu olgu bizi nerelere getirdi.

Küçüklüğümde sırtında şiltesi ve elinde küçük bir çıkını olan adamları görür ve bunların ne olduğunu sorduğumda, annem bu kişilerin köylerinden çalışmak için gelenler olduğunu evlerinin olmadığı söylerdi. Ben de hayretle bakardım.

Bu gelişler genellikle trenle olur, eski yerli filmlerdeki meşhur Haydarpaşa Garı'nın merdivenlerinden denize ve şehre bakılır, sehirden çekinilirdi. Daha sonra o zamanın şartları altında iş aranır, ya bir fabrika veya atölyede çalışılır, genellikle inşaatlarda amelelik edilir, bakkala çırak olunur, ya buraların tahta karkas şantiye kenarlarında ya da bekar odalarında olumsuz şartlar altında kalınırdı. Daha şanslı olanlar, hala varlığını sürdüren köşklerde veya büyükçe müstakile evlerde hizmetli olarak çalışır, ve bunların bahçeleri içinde bulunan müştemilatlarda kalırlardı.

Türkiye şartlarının değişimi ve bu gelenlerin ellerinin para tutması, şehir hayatına merak ve yerleşik düzene geçme çabaları başlardı. Gelenler genellikle eşlerini ve çocuklarını köyde bırakırlar, büyük şehirlerde ki kazançlarını köylerine gönderirlerdi. Ne de olsa gurbetteydiler be bir gün daha iyi şartlarla köye döneceklerdi.

Gelelim köylere, köyler olabilecek en ufak yerleşim birimleridir, herkes birbirini takip eder ve gerçekte inanılmaz bi dedikodu yumağıdırlar. Elbette temiz hava, iyi su, tarhana , bulgur, pehlivanlık, falan gibi köysel sözleri bilirsiniz. Ama sadece bu değildir orada da insanlar yaşar ve tüm dünyaları tarla, hayvanlar ve küçücük köy sınırlarıdır. İnsan yaşadığına göre insansı tüm olumlu ve olumsuzluklar mevcuttur, Sanılanın aksine yoğun bir cinsellik vs. mevcuttur. Genelde kadınlar tarlada çalışır ve açık havada çalışan tüm insanlar gibi, ağır doğa şartlarında kendilerini koruyacak ürtüleri, çalışmalarını zorlaştırmayacak şekilde başlarına takarlar. Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi bazı bölgelerde ( mesela ege ve doğu-güney doğu anadolu) erkekler de böyle bir örtü kullanırlar ( bazı yörelerde yanılmıyorsan adına poşu deniyor, bilmem..)...

Şimdi nerede kaldık, adamlar şehirde bir kısım başka adamlar ve kadılar köyde, Özellikle 50li yıllardan ama genellikle 60 lı yılların sonunda itibaren. İşte bu sehirdeki adamlar, artık köye dönemeyeceklerini anlıyorlar, bir kısmı ailelerini terk ederek trajik olaylara neden oluyor ve diğer bir kısmı ise, çoluğu çocuğu getiriyor şehire. Eh artık bekar odalarında falan böylece oturmak mümkün değil, kiralık ev ise hayal, bu durumda boşbuldukları yerlere, devlet arazisine, şahıs arazisine ev yapmaya başlıyorlar, neden gecekondu dendiğini bilirsiniz ama hatırlatayım o sırada ev, öğlene doğru inşaaya başlanıyor gece de damı örtülüyor sabaha mantar gibi bitmiş oluyor ( zannaderim bunun hukuksal bir kolaylığı da vardı ama yanıltmıyayım) .

Çoluk çocuk bu susuz, elektriksiz yolsuz genellikle tek odalı kulübeye yerleştiriliyor. Sonra onun kenarları geliştiriliyor ve ortaya bugün, fikirtepede kuştepede, gültepede vs de görülen ve hiçbir şehircilik standardına uymayan apartman gettolar oluşuyor. Neyse daha o kadar ileri tarihe gitmeyelim.

Bu durumda adamın kazancı elbette yeterli olamıyacağından genelde kadınlar da çeşitli işlere, genellikle de ev temizliklerine gidiyorlar. Elbette bu kadınların başlarında köyde kullanmaya alışmış oldukları genellikle kenarları el işli yemenileri var. Yemeni ise ücgen yapılıp başa koyuluyor daha sonda uçları arkadan saçlar içeride kalacak şekilde toparlanıp başın üstünde bağlanıyor. Arada saç falan da gayet normal olarak görünüyor. Altlarında 70 yılların ortalarına kadar da sümerbank pazeninden veya emprimesinden yapılmış şalvarları oluyor.

Bu oluşumlar önce, politikacıların iştahını kabartıyor, zira talepleri var ve kalabalıklaşarak önemli bir oy potansiyeli oluşturuyorlar. Bulundukları yerde illegal olmalarına rağmen politik zihniyet onlara yol, su, elektrik götürüyor. Tabii bu mahalleler dahada gelişiyor, elbette emlak vergisi falan da hak getire. İlk dönemlerde sol görüşün çeşitli fraksiyonları bu mekanlarda yerleşiyor. İş, aş, eşit paylaşım vs gibi hoş söylemler ile artık mahalle olan bu yerler tavaş yavaş o zamanki adı ile " kurtarılmış bölgelere" dönüşüyor, öyle ki buralara polis bile giremiyor. Daha sonraları, özellikle 12 eylülün etkisi ile önce solcular temizleniyor kısa bir apolitizasyon döneminden sonra muhafazakar görüş baskın olmaya başlıyor. Tarikatlar vs işin içine giriyor bu defa da zaten alışık olunan köy şartları ile herkez dedikodu yapmaya ve birbirini kollamaya başlıyor. Başını bir şekilde örtmeyen kadınlara kötü kadın gözü ile bakılıyor gerek etrafındaki komşuları, ve gerekse bu kadınların, kocaları tarafından yoğun bir zorlamaya giriliyor. İşte mahalle baskısı kısmı budur.

Hatırlarım yukarıda bahsettiğin köysel kılıkla annemin evine temizliğe gelen bir kadın vardı, genellike bu tip kadınların çoğu gibi şişmandı, bir müddet sonra karpuz kollu, bol ve bej bir pardesü giyer oldu yaz kış demenden "yahu kızım delimisin bu sıcak havada"dediğimizde "ne yapayım komşular başka türlü giyinince adımı çıkartıyorlar sonra adamdan akşam dayak yiyorum" demişti.

Evet kadınları kıyafeti şimdi karpuz kollu uzun ve bol bej bir pardesü olmuş başlarda da çok hala çok abartılı olmayan eşarplar bağlanmıştı. Zaman içinde politik gelişim ve tarikat bağlarına bağlı olarak bu örtünme şekli daha da değişerek bu günkü görünümünü aldı. Yani bugün gördüğünüz sıkmabaş tarzı örtünmenin kökleri gecekondu kültürüne çok bağlıdır. Tabi bir kısım gecekondu ahalisi işlerini güçlerini bu gibi tarikatsal ya da yerel politik abi- kardeş kafakolları ile geliştiriyor elleri bolca para tutuyor, hemen gecekondu semtinden önce yakındaki semte daha da kazandıkça zengin semtlere yerleşiyor. Bir kısmı da devlet ikbalinden yararlanarak toplumsal mevkii içtimailerini yükseltiyorlar. Bunların bir kısmı şu anda gördüğünüz , Cherokee, land rover kullanan başörtülü ekip, henüz palazlanmakta olanlar da Kia vs gibi daha ucuzca olanlarını kullanıyor. Diğer bazıları da resmi araçları.

Üniforma şeklindeki başörtüsünü bu insanlara mecbur ve amir kılan görüş, Atatürk'ün kurduğu, çağdaş, laik hukuk devleti olan TC'nin kuruluş ilke ve amaçlarına karşı bir görüş, başörtüsü artık bir siyasal sembol olmuş vaziyette, kusura bakmayın ben inanmıyorum, dinimi yaşamak istiyorum laflarına. Kadına bakıyorum, afedersiniz, üzerinde sosis gibi yapışmış bir uzun elbise bütün hatları ortada, ama baş tarif edilen şekilde kapalı. Yanlış anlaşılmasın, namazını kılarken başını örterek saygıda kusur etmeyen, köylerde başı örtülü ya da gayet tabii olarak başörtülü hiç bir muhterem insana tek bir sözüm yok. Hiç bir zaman da olamaz, ama bu komik görünümlü sıkmabaş belli bir görüşün üniforması, biliyorsunuz, kolay değil önündeki uzantıyı sağlamak için içine rontgen filminden kesilmiş bir parça konuyor, daha sonra arkaya doğru olan kavuni uzantı için ( herkesin beline kadar saçı olmadığından) oraya da bir parça ekleniyormuş. "Neden"," eee bunun da modası var". Kolay mı kadın alımlı görünecek hoş olacak,"aa nasıl yani, anlamadım hoş mu görünücen, yaw başını birileri görüpte günaha girilmesin diya kapatmadın mı?".... "olsun hoş görüneyim".. "peki..."

Şimdi yukarıdaki bahsettiğim annemin evine gelen kadın ne oldu diyeceksiniz. Evet kocası önce bakkal çırağıydı, bisikletin önüne gidon ile kendi arasına sıkıştırdığı pazarcı küfesi ile evlere bakkaldan malzeme götürdü. Kadın çalıştı, epeyce çocıukları oldu. Adam daha sonra bakkalın ortağı oldu.kadın gene çalıştı. Daha sonra dayısının yanında bir pastanede çalıştı. Kadın hala çalışıyordu. Koca cuma namazlarından ve cemaat toplantılarında çıkmaz oldu. En kısa zamanda oraya ortak ve daha sonra sahip oldu, elbette fikirtepeden taşınarak muhafazakar bir aile olarak aramıza karıştılar. Fikirtepedeki evleri kısa sürede apartman oldu ve 8-10 kiracıları var. Kadın çalışmıyor artık, arabası ne marka mı hakkaten bilmiyorum.

Daha çok yazacağım şeyler var okuyun, okutun.
Kalın sağlıcakla

2 yorum:

Tanya's dedi ki...

Hocam ne güzel anlattın..masum başlayan bu hareketi..ve sonunda geldiği yere bak...bir sabah kalktığımızda acaba gercekten azınlık olur muyuz?..yazılara devam..süperler.

Ersin dedi ki...

olmayız canım olmayız, o kadar kolay değil. olmayız. olmamak için de efendice mücadelemizi bilinçlenerek sürdüreceğiz